7•

763 42 31
                                    

2 Hafta Sonra

 Kurtulduğum, o kara zindandan çıktığım günden beri yaşamaya çalışıyordum ve üzerinden tam olarak iki hafta geçmişti. İçimdeki kötü his, hayatıma devam etmem için koca bir engeldi. O hissin nereden ve ne için geldiğini bilmesem de etrafımdakilere bunu oldukça belli ediyordum.

 Bu on beş gün içinde Sarp'ı birkaç kez daha aramıştım, aramıştım ama nafile. İlk başlarda açan yoktu, birkaç gündür de engellendiğimi belirten bir telesekter çıkıyordu karşıma. Belki de içimdeki kötü hissin sebebi Sarp'tı. Üç yıl boyunca ona güvenmiştim, onu beklemiştim. Onun yaptığıysa...

 Düşüncelerimle kendi kendimi boğarken bir ses, beni kurtarıyordu.

"Bugün dışarı çıkalım istersen biraz, iki haftadır evin içindesin. Tutsak değilsin ya burada..."

 Sesin sahibi Tuğra'ydı. Günün çoğu vaktini benimle geçiriyor ve burada kalıyordu. Bazen benden sıkıldığını hatta psikolojisinin bozulduğunu dahi düşünüyordum. Ama o her zaman hiçbir sorun olmadığını ve üstelik eğlendiğini dahi söylüyordu. Benimle mi eğleniyordu gerçekten? Harabe bir ruh ve vücuttan ibarettim oysaki.

"Olur, işin yoksa gidelim."

"Günlerdir senin yanındayım Lerzan, benim işim sensin. İşlerimi sorgulama lütfen bir daha..."

 Yüzündeki sahte sitem hala varlığını sürdürürken gülmemek için kendini tutuyor gibiydi. Kendimi zorlamadan ben de buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim ona.

 Tuğra'yla ikimiz kahvaltı etmiş, bunları konuşuyorduk. Enes ise sabah erkenden, bizim ruhumuz dahi duymadan evden çıkıp gitmişti. Aslında bu, birkaç gündür böyle süregeliyordu. Tuğra'dan duyduğuma göre de işleri çok yoğundu.

"Hadi kızım, git de hazırlan şöyle şıkıdım şıkıdım, sonra da çıkalım.."

 Söylediklerine gülerken bir yandan da kıyafetlerimin olduğu ve aynı zamanda da gece orada uyuduğum odaya doğru ilerliyordum.

"Kesin de şıkıdım şıkıdım giyinirim Tuğra."

 Bir pantolonun üzerine mavi bir kazak geçirdikten sonra hazır olduğumun kanaatine varmıştım. Arabaya binip ilerliyorduk, kocaman ağaçların arasından. Benim için sessiz, Tuğra içinse oldukça sesli bir yolculuktu. Ben sessizliğimi korurken Tuğra, sürekli olarak bir şeyler anlatıyordu. Belki ne anlattığını kendisi dahi farkında değildi ama sürekli olarak anlatıyordu. Ben, onun yerine yorulmuştum.

 Nihayet ormanlık yoldan çıktığımızda İzmir'in dar sokaklarında dolaşıyorduk. Önümüze sıravade olmuş araçları beklerken Tuğra, şikayetlenmekten alamıyordu kendini. Arabalar nihayet önümüzden çekilmişken bu sefer de Tuğra gitmiyordu, arabanın kontağını kapatıyordu durduğu yerde.

"Ne oldu? Bir saattir sövüyorsun burada, neden gitmiyoruz?"

"Burada bekle, arabanın kapılarını kilitle ben şuradaki bakkaldan bir şeyler alıp geleceğim. Dağdan indik yahu, acıktım."

 Gülümseyerek bahsettiği bakkala doğru ilerliyordu. Bense onu dinleyip tüm kapıları kilitliyordum. Beklerken etrafı izliyordum. Sokakları böylesine doya doya izlemeyeli, küçük ayrıntıların içinde kaybolmayalı ne kadar da uzun zaman olmuştu.

 Sokak, ilk haline göre epey tenhalaşmıştı. Gözlerim, bir evin kapısını buluyordu. Bir hareketlilik vardı ve bu hareketler, hiç de iyi hisler uyandırmıyordu içimde.

 Bir kız, güzel bir kız, ağlayarak evden çıkıyordu. Ağlayan bir kadın görmek, yüreğimi sıkıp içindeki tüm kanı ciğerime dağıtıyordu. Kapıları açıp çıkmak istedim. Sonra durup bunun tehlikeli olabileceğini düşündüm. Ama o kız da tehlikede olabilirdi. Bu düşünce harekete geçmemi sağlamıştı.

ELEMKÂRÂNE +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin