16.Bölüm

21 11 3
                                    


Ağlamamı kontrol altına aldım. Yavaş yavaş nefes alış verişimi düzelttim. Kalbim de bir ağrı vardı. Saatim ötüyordu. Orada ki bir sıraya oturdum. Saçlarımı geriye çektim ve elimle göz yaşlarımı sildim. Derin bir nefes aldıktan sonra ise biraz olsun rahatladım. Yiğit ile tanışmamızdan sonra ağlama krizlerim başlamıştı. Bu ikinciydi. Gerçi tekrar karşılaşmamız daha uygun bir kelime olurdu. Emre ve Yiğit'in dediğine göre önceden tanışıyorduk. Tabi benim bundan neden haberim yoktu? Ailem böyle bir durumu benden nasıl saklamış olabilirdi? Hepsinin cevabı ablamda olmalıydı. Diğer konuya gelecek olursak da insan sevdiğini ağlatır mıydı? En azından izlediğim film ve dizilerde olay böyle dönmüyordu. Ağlatsalar bile sonunda mutlu oluyorlardı. Biz olacak mıydık? Kafamda bir hafta da çok soru oluşmuştu. Düşüncelerle üstümü düzeltip sınıftan ayrıldım. Koridorda kimseye gözükmemek için hızlı adımlarla başımı öne eğerek yürüdüm. Lavaboya geldiğimde yüzümü yıkadım. İki kız ne olduğunu anlamaya çalışırmış gibi bana bakıyorlardı. Hiç onlarla uğraşamayacaktım. Yüzümü kurulamak için peçetelikten peçete aldım. Yüzümü kurulamak için aynaya baktım. Karşımda bir hafta öncekinden farklı bir Eslem görüyordum. Bir hafta önce bu halimi gösterseler inanmazdım ama şu an bunu yaşıyordum. Tuhaftır ki insan her yaşında aynı kalamıyordu. Belki de benim kimlik arayışımın bir sonucuydu. Gerçek Eslem hangisiydi? Bunu öğrenmenin tek yolu yaşamaktı. Peçeteyi çöp kutusuna atıp çıktım. Sınıfa ilerledim. Bir anda kafamdaki soruları Emre'ye sormak istedim. Belki hepsi onda değildi ama en azından bir yerden başlamam gerekiyordu. Saate baktım, öğle arasının bitmesine daha vardı. Emre'nin sırasına gittim. Beni gördüğünde sanki bana bir şey söyleyecekmiş gibi oldu. O anda kendi kelimelerimle susturdum.

-Hayır, burada değil Emre.

Kolundan tutup arka bahçeye sürükledim. Kolunu bırakıp banka oturdum. Gözlerimle bankta boş yanımı işaret ettim. Yavaş adımlarla sanki bana karşı zaman kazanmak istiyormuş gibi oturdu. 

-Eslem?

-Evet dinliyorum.

-Im, nasıl desem?

-Dur, senin işini kolaylaştırayım Emre. Yiğit, sen ve ben kaç yaşından beri komşu ve arkadaştık?

Bir an tereddüt etti. Başka şansı kalmadığını anlayarak konuşmaya başladı.

-Doğduğumuzdan beri komşuyduk, zamanla da arkadaş olduk.

-Ne zaman ayrıldık? Ben ve siz ne zaman ayrıldık yani ne zaman biz taşındık?

-On üç yaşındayken siz taşındınız. Yiğit ile seni çok bekledik ama sen gelmedin. O zamanki halimizle ne kadar arayabilirsek, senden bir iz bulmaya çalışsak da bulamadık. Bir müddet sonra seni aramayı bıraktım, kendi hayatın olacağını düşündüm fakat Yiğit seni aramayı bırakmadı. Her zaman senin ona söz verdiğini, tekrar döneceğinizi söylediğini söyleyip seni her gün dondurmacının önünde bekledi. Sen ise gelmedin. Her zaman seni bekledi.

Bir an duraksadım, dondurmacı derken rüyamda ki dondurmacı olabilir miydi? Yiğit ile karşılaşmadan hemen önceki rüyam ve bir çocuk... Peki söz mü vermiştim? Yiğit'in dediği gibi. Yiğit'in öfkesi o halde bu yüzdendi. İnsanları beklemek değil beklentiye sokan insanlar yıpratıyordu. Suç bendeydi fakat o durumda benim ise yapabileceğim bir şey yoktu. Daha hafızamı kaybettiğimi ailem bana söylememişti bile. Hem daha bir çocuktum. Bunlar suçluluk duygusu karşısında kendimi savunmaya geçirmemin bir sonucu muydu, yoksa gerçeklerin saçmalığı mıydı?

-Eslem, iyi misin?

-E-evet.

-Senin bir suçun yok. Yiğit'i de suçlayamam. Ailesi öyle bir durumdayken yanında durup sevgi verebileceği birisini istedi. Gerçi ben de yanında durmayı istedim ama biliyorsun ikimizin ailesi de Yiğit ile görüşmemizi istemiyordu. Sen gittikten sonra dışarı çıkmak için bir bahane de bulamadım. Eskiden sen benimle ben seninle buluşacağız diye ailelerimizden izin alıp Yiğit'in yanına öyle gidebiliyorduk. O durumdan sonra kimse onlarla çok sohbet etmezdi. Hatta baban ortaklıktan bile vazgeçip taşındı.

Aşkın TatlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin