31 Aralık
"Jimin, biraz acele et. Çok oyalanıyorsun."
"Elimden bu kadarı geliyor, beğenmiyorsan sen yap, bıdı bıdı konuşma oturduğun yerden."
"Bana verilen işi yaptım ben."
Tae ve Jim'in tatlı atışmalarına kulak misafiri olurken mutfakta yiyecekleri hazırlıyordum.
"Yoongi, yardım edilecek bir şey var mı?"
Adımı seslenerek içeri giren Jungkook, sorusuna cevap almadan tezgaha yaslanıp ona bir görev vermemi bekler pozisyona geçti.
"Şu patatesleri kızartabilirsin."
"Ne kadar yağ dökmem gerekiyor tavaya?"
"Göz kararı koy işte."
Tavaya boş boş baktığını fark edince elinden yağı aldım ve döktüm. Çekilmesini işaret ettim ancak o yardım etme fikrinde ısrarcıydı. Fazla diretmeden kendi işime döndüm. Ben de anlamıyordum yemek yapmaktan ama son zamanlarda Jiminlerin evinde o kadar çok vakit geçiriyorduk ki burada -içkinin yanına meze tarzı şeyler aradığımız için- atıştırmalık bir şeyler hazırlamaya başlamıştım.
Mutfaktaki her şey hallolduktan sonra salona girdiğimde hala çam ağacını süslemekle meşgul olan Jimin'i gördüm. Bir insan en fazla bu kadar mıymıntı olabilir. Neyse, bugün yılbaşı. En azından biraz neşeli olmaya çalışmalıyım. Somurtmayı ve söylenmeyi kes Yoon. Jimin'in bu kadar yavaş olmasını umursama ve ona hiçbir şey söyleme.
"Bunu nereye asmalıyım?"
"Şurası olabilir." Dedim elimle ağacın diğerlerine nazaran daha boş görünen kısmını işaret ederek.
Düşünceli bir yüz ifadesi takındı. Hala nereyi gösterdiğimi anlamamış gibiydi. Ayağa kalkıp süsü elinden aldım.
"Ver şunu, bir haltı da becer. Sikik Jimin."
Somurtarak bana bakmaya başladı. İfadesine aldırış etmeden süsü ağaca yerleştirdim. Ağaç tamamlanmıştı. Ah, bir şey eksik. Yıldız! Ağacın en uç noktasında her zaman bir yıldız olur.
Jimin eğilmiş, poşetlerin arasında yıldızı arıyorken koltukta yayılmış Tae'yi yanıma çağırdım. Ağacın en tepesine ulaşmam mümkün değildi. Ben ve Jimin'e nazaran daha uzun olan Taehyung yıldızı takabilirdi.
Jimin doğrulup elindeki yıldızı Tae'ye uzattı. Tae isteksiz bir şekilde aldı ve ağacın en tepesine altın sarısı yıldızı yerleştirdi. Artık yılbaşına hazırız!!!
"Saat kaç?" Jungkook'un sorusuyla hepimiz, gözlerimizi odak noktamız olan ağaçtan sesin geldiği yere çevirdik.
"11 civari."
"O zaman ben içkileri getiriyorum."
Gitmesiyle gelmesi bir olan Jungkook yüzünü asarak konuştu. "Hiç şarap kalmamış, nasıl unutmuş olabiliriz?"
"Sorun değil biz çıkar Yoon'la alırız." Tae'nin sözleriyle gözlerimi devirdim ancak o çoktan kabanını giymeye koyulmuştu. Ben de hızla botlarımı giydim ve markete doğru ilerlemeye başladık. Civardaki marketlerden birine gidiyorduk. Markete yaklaştığımızda karşımıza, elindeki el arabası yılbaşı süsleriyle dolu olan yaşlı bir adam çıktı. Tae karşı caddede olan adamın yanına doğru hızlı adımlarla ilerledi. Ben de mecburen peşinden gittim.
"Ne kadar bu süsler."
"Satılık değiller."
"Daha önceden hepsi alındı yani. Siz de siparişi veren kişiye teslim ediyorsunuz."
"Hayır." Dedi adam gülerek.
Tae, adama anlamlandıramadığını belirten bakışlar atarken adam yoluna devam etti.
"Gel hadi Yoon." Kolumdan tutup beni çekelemeye başladı.
"Nereye?"
"Takip edeceğiz."
"Saçmalama Tae, hadi içkileri alıp geri dönelim."
Sözlerimi aldırmadan adamın peşine takıldı. Yine ve yine mecburen onunla gittim.
"Off, çok üşüyorum. Jim'lerin yanına gidelim hadi. Deli gibi kar yağıyor zaten."
"Bekle." Dedi duraksayıp. Yaşlı adam daha önce hiç görmediğimiz bir ara sokağa girdi.
"Daha fazlasına hayır Tae. Burada son vermeliyiz sapkın takipçi oyununa. El arabasında süs taşıyan yaşlı bir amcayı asla umursamıyorum."
Hızla ara sokağa girip arkasına döndü ve eliyle gelmemi işaret etti. Gözlerimi devirdiğimde çoktan arkasını dönmüş yürüyordu.
Sokağın sonuna yaklaştığımızda gözümüzü alan ışıklardan hiçbir şey göremiyorduk. Sokak boyunca her yer zifiri karanlıktı. Ancak sonunun bu kadar aydınlık olması beni de orada neler olduğuna dair meraklandırmıştı. Biraz daha ilerlediğimizde bir şeyler netleşmeye başlamıştı. Sokağın başına asılmış bir sürü lamba. İlerledikçe artan çan sesleri ve insan kahkahaları... Neler dönüyordu orada?
Sokak tamamen son bulduğunda bir meydana çıkmıştık. Böyle bir yerin varlığından nasıl olur da habemiz olmazdı? Bir sürü renkli, yılbaşı süsleriyle dizayn edilmiş dükkan vitrini; yılbaşına özel kurabiyelerini raflara dizmeye çalışan dükkan sahibi, ve daha onlarcası... Küçük ve gerçek dışı bir şehir vardı burada sanki.
Ortadaki uzun saat kulesi çarptı gözüme. 11.58
"Yeniyıla girmek üzereyiz." Tae, başıyla beni onaylayıp saat kulesinin yanına doğru ilerledi. Beni de elimden tutup peşinde sürüklüyordu.
Dükkanların içindeki sahipleri dışarı çıktı; dışarıda oturan, yemek yiyen insanlar ayaklandı ve hepsi geri sayıma başladı.
"5, 4, 3, 2 , 1, 0."
Kafamı çevirip Tae'ye baktığım an dudaklarıma yapıştı. Soğuktan kızarmış yanaklarıma elini koyup yüzümü kavradı. Saçlarıma düşen her kar tanesi daha da huzurlu hissettiriyordu. Dudaklarımızı birbirinden ayırdığında gözlerimin içine baktı ve konuştu. "Seni seviyorum Yoongi."
"Ben de seni seviyorum Taehyung."
SON
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUDE BOY | YARI TEXTING | TAEGİ
Fanfictiontae: ikimizin de erkek olduğunun farkındasın değil mi?