15 | numara"Seni piç kurusu!" Elini silkerek masadan telefonu almaya gittim ama ben daha oraya varamadan beni kanepeye itti ve telefonu aldı.
"Dürtüsel davranma, tamam mı?"
"Sil onu çabuk."
Dudaklarını alaycı bir şekilde büzdü, sonra parmağını ekrana bastırarak bana gösterdi. "Ama çok iyi görünüyorsun, neden sileyim ki?" Yüzüm daha da ısındı. Telefonu almaya çalıştığımda kaydın sesini artırdı ve güldü. "Duydun mu?" diye sordu genişleyen bir gülümsemeyle.
Her geçen saniye kendimi o aptal telefonda duyduğumda daha da sinirleniyordum. "Kes şunu, bu kadar yeter!"
"Yetmez." Daha yüksek bir ses tonuyla mırıldandı, hayatının anını yaşıyordu. "Sanırım bunu zil sesim yapacağım çünkü bu bana verdiğin son şey. Kahretsin her gece bunu dinlemek için sabırsızlanıyorum." Taehyung videoyu durdurup telefonu cebine koyarken bir kahkaha patlattı.
Cebinden küçük bir plastik torba çıkardığında yüzünde bir karışıklık belirdi, torbanın ne olduğunu anımsadığı zaman gülümsemesi geri geldi. "Doğru! Neredeyse unutuyordum."
Bir bakış atarak torbayı bana fırlattı ve kıkırdadı. "Sana bir hediye getirdim."
Torbayı havada yakaladım, içindekileri gördüğümde nasıl hissettiğimi ifade edebilecek hiçbir kelime yoktu. Yüzümdeki tiksinti ifadesi kendi kendine başlıca bir cevaptı.
Gururla gülümseyen Taehyung'a bakarken bile yüzümdeki o ifade hiç gitmedi. "Dişler mi?!"
Başını sallayarak yanmamış sigarayı dudaklarına götürdü ve sandalyelerden birine fırlattığı ceketini almaya gitti. Koltuğun etrafından dolaşıp, omuzlarıma ulaşmak için elini kanepe boyunca sürüklerken onu izledim. "Küçük bir hatıra, kendini dışlanmış hissetmeni istemeyiz." dedi karanlık bir kıkırdamayla.
Kapıya doğru yürüdüğünde, göğsümde bir sıkışma hissettim ve onun yanına gitmek için hızla kanepeden kalktım. "Bekle, nereye gidiyorsun?"
"Az önce gitmem için neredeyse yalvarıyordun, şimdi kalmamı istediğini söyleme bana?"
Yanından geçerken elimi yumruk yaptım ve kapının kilidini açtım. Ona tek kelime etmeden gitmesini söylemek için başımla kapıyı işaret ettim. Eşiği geçti ama tam kapımın önünde durdu. "Böyle surat yapma, sana ihtiyacım olanı aldığımda duracağımı söylemiştim. Sözümü tuttum."
"Aynen, ihtiyacın olanı al ve siktir git. Sonuçta burada ben kimin ki?" kuru bir şekilde sırıttım. Sözler, onları düşünmeme fırsat vermeden ağzımdan çıkmıştı.
Taehyung yüzümüzü aynı hizaya getirmek için biraz eğildi. "Lanet olası ağzına dikkat et, bugün sana çok fazla ayrıcalık tanıdım. Benimle istediğin gibi konuşmana izin verdim, bana tavır almana izin verdim ve seni becerdim." dedi sertçe.
Bir çakmak almak için parmaklarını ön cebine daldırdı ve elleriyle ellerimi tuttu. Basit bir hareketle sigarasını yakmamı istediğini anlamamı sağladı ve konuşmaya devam etti. "Ayağına da baktım, değil mi?" Çakmağı sigaranın ucuna getirirken kısaca evet dedim.
"Peki karşılığında ne aldım? Oğlumun bir bok almadığından şikayet ettiğini duydum! Bu acıtıyor bebeğim." Geriye yaslanırken sahte bir ifade takındı, nefesini tuttu ve bana bakmadan önce gökyüzüne doğru nefesini verdi.
Parmakları hafifçe başımı kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. "Bana üzgün olduğunu söyle." dedi emir verirken.
Yüzünde daha önce hiç görmediğim bir gülümseme yüz hatlarını süsledi. Ona baktıkça bu gülümsemenin daha çok sadistçe olduğunu düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
god of the city; taekook
Fanfictiontaehyung, şehrin en büyük çetelerinden birinin lideriydi. jungkook ise o çetenin hayatını değiştireceğini bilmeden o gece işten eve dönmeye çalışan bir muhasebeci.