11 | görev

2.9K 350 195
                                    



11 | görev

Sabah, bilinmeyen bir numaradan gelen aramayla uyandırıldım. Daha güneş doğmamıştı bile, gecenin getirdiği soğuk, beni yataktan kalkıp telefonumu alamayacak kadar tembelleştirmişti ama iş için aradıklarını düşündüğümde yataktan hızla fırladım.

"Efendim?"

"30 dakika içinde hazır olun, biri gelip sizi alacak."

Daha kimi beklemem gerektiğini, arabanın markasını ya da neye benzediklerini sormama izin vermeden telefonu kapattılar. Önce ne olduğunu anlamaya çalışarak telefonuma baktım, sonra adamın söylediği şeyler yavaş yavaş hâlâ yarı uykulu olan beynime ulaştı.

"30 dakika! Ne giymem gerekiyor? Resmi bir şey mi yoksa... daha çok bir cesedi mezarından çıkarmak için giyebileceğim bir şeyler mi?" Yüksek sesle düşündüm. Bir işi bitirmekten başka ne yapmam gerektiğine dair hiçbir bilgim olmadığı için siyah pantolon ve siyah bir gömlek seçtim. Her zamanki paltomu giymekten başka çarem yoktu ama mahvolmamasını umuyordum.

Dışarı çıkarken elim, filmlerde olduğu gibi anonim gözükmek için kullanılan bir çift güneş gözlüğünün üzerinde gezindi. Bir an için onu da takmayı düşündüm ama daha sonra bunun beni daha da şüpheli göstereceğini düşünerek vazgeçtim.

Boy aynasından kendime baktığımda memnuniyet içinde mırıldandım. İşe ya da market alışverişine gidiyormuşum gibi normal gözüküyordum. Cüzdanımı evde bıraktığımdan emin oldum, gittiğim yerde kim olduğumu gösteren herhangi bir kanıt bırakırsam sikilip giderdim.

Tek sahip olduğum telefonum ve ceplerimde duran kışlık eldivenlerimdi, aynı zamanda silahı pantolonumun arkasına koymayı da ihmal etmemiştim. Silahın ağırlığı garip hissettiriyordu ama bu iş için daha güvende olduğum anlamına geliyorsa, sanırım buna katlanabilirdim.

Sabah soğuğunda dışarı çıktığımda saate baktım ve hâlâ 10 dakikam olduğunu gördüm. Dışarıda beklemeye karar verdim, posta kutusunu kontrol etmek için ilerlemeye başladım. Ne de olsa yetişkinliğin getirdiği bir acı şey daha vardı: faturalar.

Postalarım arasında fatura ya da ona benzer bir şey yoktu. Onun yerine alıcısı ve nereden geldiği belli olmayan bir mektup vardı. Bu, birinin posta kutuma mektubu kendisinin koyduğu anlamına geliyordu. Zarfı tereddütle açtım ve üzerinde bir adresin yazılı olduğu bir kağıt gördüm ve altına da el yazısıyla bir mesaj yazılmıştı.

"Taehyung'u canlı görmek istiyorsan saat 17.00'de bu adreste ol. Kimseye söyleme, kimseyi getirme. Eğer birine söylediğini öğrenirsek, o kişinin kafasına kurşun sıkılır." Ne yapmamam gerektiğini vurgulamak için notta birkaç kelimenin altını çizmişlerdi.

Bir araba yolun kenarına çekilip kornaya basmaya başladığında mektubu tekrar okumaya vaktim olmadı. Omzumun üzerinden arabaya bakarken kağıdı birkaç kez katlayıp pantolonumun arka cebime tıktım ve arabaya koştum. Kapıyı açmaya çalıştığımda kilitliydi. Anlamayarak kaşlarımı çattım.

Arabanın camı açıldı ve Yoongi kafasını camdan dışarı çıkardı. "Parola?" Yüzü çok ciddiydi, bu bir an için paniklememe neden oldu.

Parola mı? Bana söylenen tek şey 30 dakika içinde hazırlanmamdı. Asla bir parola söylememişlerdi. Bir şey mi uydurmalıydım? "Yoongi, onun ne kadar korktuğunu göremiyor musun?" diye konuştu arabadaki diğer kişi. Araba kilitlerinin açılmasının mekanik sesi, içeri girebileceğim konusunda beni uyardı. Birkaç saniye duraksayıp arka koltuğa oturdum.

god of the city; taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin