Bir süre sonra kendime geldiğimde ayaktaydım ve hiç bir yerim acımıyordu. Kafamı kaldırdığımda az önce arabanın üstüme geldiği noktadaki insan topluluğunu gördüm. Bir süre sonra bir ambulans yaklaştı ve bir kızı sedyeye yatırdılar.
Yakından baktığımda o kızın ben olduğumu görmüştüm. İnanamayarak daha dikkatli baktım ama kafasından ve burnundan kan akan bu kız bendim. Ölmüşmüydüm? Ve ben neden şu an kendimi uzaktan izliyordum?
Bedenimin etrafındaki insan topluluğuna yaklaşarak bağırdım. "Heyy, neler oluyor burda? Ben rüyadamıyım?" Hiç kimse beni görmüyor ve duymuyordu. "Heyy, size diyorum, lütfen yardım edin bana!"
Beni yavaşça ambulansa yerleştirdiler ve hastaneye götürdüler. Diğer ben ise hala başında doktorlar uçuşan yaralı beni uzaktan izliyordum, sanki başka biriymiş gibi. Hani filmlerde olurdu ya, mesela 'eğer yaşarsam' kitabındaki gibi.
Beni koştura koştura ameliyathaneye götürürlerken gerçektende kafayı yediğimi ve o kızın ben olmadığını düşünmek istedim ama malesef bendim işte. Doktorların ardından bende ameliyathaneye girdim ve sedyede savunmasızca yatan bedenime baktım.
Uzun sarı saçlarım, kandan yapış yapış ve dağınık görünüyordu. Küçük ve biçimli suratımda ise adeta korku ve yenilmişlik ifadesi vardı. Bedenimi kontrol eden doktorlardan biri "hasta ex oluyor." Diye bağırdı ve ameliyathanedeki telaş dahada hızlandı.
Ameliyathaneden yükselen "bip bip sesleri ve kalp ritmi, sanırım hala yaşadığımı gösteriyordu. Ameliyathaneden çıkarak dışarıya bir göz attım ama ne annemi nede babamı göremedim. Hemşirelerden biri sanki aklımı okumuş gibi resepsiyona gelerek "Deniz Güzel beynindeki ağır travmayla az önce hastanemize geldi. Durumu çok kritik. Acilen yakınlarını ara, bu güzel genç kızın yanında birileri olmalı ve ona yardım etmeli!"
Hemşire gözden kaybolurken alayla gülümsedim, nasılsa kimse beni görmüyordu dimi? Eminimki kimse hastaneye beni görmeye gelmezdi. Hatta hastanenin telefonunu açmazlardı bile. Danışmadaki kadına yaklaşarak seslendim. "Sanırım ben öldüm ve şu an hayal kuruyorum. kimse beni sevmeden bu dünyadan gitmek istemiyorum!"
Normalde olsa bu kelimeleri söylerken ağlamadan duramazdım ama şu an aptal bir hayat oyununun içine sıkışmış durumdaydım. Eğer yaşarsam kitabından bu kadarmı etkilenmiştim?
Hastanenin kalabalık koridorunda ilerleyerek bedenimin bulunduğu odaya girdim. Odada sedef ve annesi yanı başımda durmuş her yeri yara ve kan olan bana bakıyorlardı. Sedef uzanarak elimi tuttu. "Hemen kendine geliyorsun. Deniz hanım! Biz daha bir sürü şey yaşayacağız seninle. ah hadi ama daha kocalarımıza trip atıp birbirimizin evine kaçacaktık."
Sedefin sesi git gide güçsüzleşiyordu. Sedef gözyaşlarının arasından gülmeye çalıştı. "Beni bu lanet olası dünyada yalnız bırakamazsın deniz, dimi?" Sedefin annesi sedefin omuzlarından tutarak ona sarıldı. "O iyi olacak sedef, o güçlü bir kız."
"Anne, Neslihan teyzeler, ölümden dönen ve halada hayati tehlikesi olan kızlarını görmeye bile gelmediler."
"Belki-, ah kime yalan söyliyim ki. Haklısın kızım. Ama emin ol her anne baba çocuğunu sever. Bazıları fazla, bazıları az. ama mutlaka geliceklerdir, emin ol." Onların konuşmasını hastaneye bağırarak giren babamın sesi böldü. sanırım telefonla konuşuyordu. "O adam bulunacak cahit! Ne demek vurupta kaçmak? O benim şirketimin gelecekteki yöneticisi, anladınmı beni? O olmazsa şirkette olmaz!"
Duyduklarıma her ne kadar şaşırmasamda genede bir umut babam beni para için değilde kızı olduğum için seviyordur sanmıştım. Aptal kafam işte, gene kendimi kandırmıştım! Bir süre sonra içeriye pahalı ve gösterişli kıyafetleriyle annem girdi. Sanırım annemi ilk defa endişeli görmüştüm.
Bana doğru suratını ekşiterek baktı. "Ah Burak şuna bir bak! Ne kadarda çirkin olmuş. Her yeri yara bere. Millete ne diyeceğiz?" Ahh tanrım, ben ne zaman annemle babamdan birşey beklemeyi bırakacaktımki?
sedefin annesi hemen lafa atıldı. "Kızınız burada can çekişiyor ve siz burda parayı, güzelliği mi düşünüyorsunuz? Ah kusura bakmayın ama şimdi denizin neden sizden nefret ettiğini daha iyi anlayabiliyorum!"
Günler günleri kovaladı. Annemle babam arada sırada yanıma uğrarken sedef ve annesi hiç yanımdan ayrılmadı. Ah haklarını yemiyim kalar burcuyla, şerefsiz orkunda geldiler bir kere. Orkun yanıma gelip defalarca özür dilemişti ama ben ağzımı açamadığım için kğfğr edememiştim.
Her gün yaralı bedenimi uzaktan izliyor ve ne kadar değiştiğimi görüyordum. Suratımda yanağımdan çeneme doğru uzanan bir kesik vardı ve beni ziyarete gelen herkes bana tiksinerek bakıyordu. Sedef bana her gün aralıksız iki saat boyunca anılarımızı ve hayallerimizi anlatıyor, uyanmam ve onu yalnız bırakmamam için yalvarıyordu.
Sırf sedef ve annesi için gözlerimi açmak ve "ben iyiyim, alt tarafı öteki dünyaya bir göz attım!" demek istiyordum ama lanetlenmiş bir biçimde kendimi dışarıdan bir göz gibi izliyordum.
Sıradan bir günün akşamı derin ellerinde çiçeklerle odanın kapısında belirdi. Onu görünce şaşırmadım desem yalan olur. Bedenime yaklaşarak güldü. "Çok çirkinsin ufaklık. Hemen kendine gel!" Gülüşünün ardındaki acıyı görebiliyordum.
İnsanlar benim komadayken onları duyabileceğimi düşündükleri için ağlamamaya çalışıyorlardı. "mm ben şey için geldim. Deniz ben gerçektende özür diliyorum ama korkuyorum anlasana, sevdiklerimi kaybetmekten delicesine korkuyorum. Bu yüzdende sana bağlanmak istemedim ama sanırım biraz geç kalmıştım. Çünkü, çünkü galiba ben seni seviyorum. Günlerdir buraya gelmek için kendimi hazırladım. Üzgünüm, benim yüzümden burdasın ve ben asla ama asla kendimi affetmeyeceğim...."
Bu duyduklarım normalde beni havalara uçururdu ama şu an ne acı ne mutluluk hiç birşey hissetmiyordum. Derin bedenime uzanarak elimi tuttu. Bir süre sonra yaralı bedenimi izledikten sonra alnımı öpüp "uyan artık prenses, beni sakın bırakma." Dedi ve çiçekleri yanıma bırakıp gitti.
Derin gittikten sonra bedenimin bağlı olduğu makineler ötmeye başladı ve dakikasında geniş odaya bir sürü doktor ve hemşire doluştu. Hepsi başımda bir şeylerle uğraşıyordu ve oldukça telaşlı görünüyorlardı.
Ölümle yaşam arasında gerçektende hayatının film şeridi gibi geçmesi ve ışığa yürüme olayı vardı. Şayet ben günlerdir kendimi uzaktan izliyiyordum. Ve şimdide önümde uzanan parlak beyaz ışığa doğru bakıyor ve bir karar vermeye çalışıyordum.
Önümde iki seçenek vardı, ya beyaz ışığa doğru yürüyüp hayatımı sonlandıracaktım yada eski hayatıma geri dönüp savaşacaktım. "Daha yaşayacağın bir sürü güzel gün var." dedi arkamdan bir ses. "Hayatının aşkıyla evleneceğin günü, çocuğunu ilk kucağına alışını ve onun başarılarını kaçırmak istemezsin dimi?"
Sanırım ben hala karar vermemiş olsamda kalbim tercihini yapmıştı....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İhanetin Bedeli
Romance"seni hep seveceğim demiştin, bende sana inanmıştım ya sevgilim. Sana öyle şeyler yapacağım ki, sende öldüğüne inanacaksın. İkinci yılımız kutlu olsun sevgilim..." "Hayatta ne yaşarsak yaşayalım, yaşamak güzel bir şeydi. En azından hikayenin sonunu...