"Ya Şimdi, Ya Hiç !"

438 128 12
                                    

2015 - İstanbul

Annemin sorgulayıcı bakışları altında daha fazla ezilmemek adına, bugün ki ikinci yalanımı söylemek mecburiyetinde kalmıştım.

"Şey.. Ben biraz bahçede dolanayım dedim de." Sorgular bakışlarında tek bir azalma olmadan karşılık vermişti.

"Topuklu ayakkabılarla mı ?" Heh aferin Nefes. Sabahtan beri sallamayı biliyorsun. Buna da cevap ver bakalım. İç sesime çenesini kapalı tutması için bir uyarı yollarken, çok sevdiğim topuklu ayakkabılarımdan şuan da nefret etmiştim. 

"Böyle yürüyünce daha çok efor sarfediyorum. E ona paralel olarakta daha fazla kalori harcıyorum."

Annem benim böyle çılgınlıklarıma alışkın olduğundan olsa gerek gözlerindeki sorgulayıcı bakışlar kaybolmuş, yanaklarındaki gamzeler yerlerini belli etmişti. 

"Tamam, ama dikkatli ol annecim." Fazla uzatmaması başlıca sebep olmak üzere içimden geldiği içinde yanaklarını kocaman öpüp koşar adım kendimi dışarı atmıştım. Yeterince vakit kaybetmiştim zaten. Umarım bu küçük aksilik bütün gece ki planlarımı suya düşürmezdi. Arabama bindiğim gibi gazı köklemeyi istesemde gecenin bu sessizliğinde ev ahalisini ayaklandırmaya hiç mi hiç niyetim yoktu. Bahçe kapısından çıkış yaptığım gibi biraz önce yapamadığımı yapmış gaza basmıştım. Evimize ulaşan bir çok kestirme yol vardı ve bu yolların sonu tek bir ana yola ulaşıyordu. Eğer Ozan'dan daha hızlı gider ve daha kestirme bir yolu seçersem hala bir şansım olabilirdi.

'Ya şimdi, ya hiç!'  diyerek direksiyonu sıkıca kavrarken gaza biraz daha yüklenmiştim. Etraftaki karanlığı yaran arabamın farları ve hızımdan dolayı yanından geçtiğim ağaçların çıkardığı sesler birçok insan için ürkütücü gelse de ben huzur buluyordum. Hayatı yaşamak için çok geç kalmıştım ve şimdi acısını çıkarırcasına hızı seviyordum. Sonunda anayol kavşağına geldiğimde etrafta hiç araba yoktu. Zaten benden önce gittiyse ulaşamayacağımı bildiğimden, arabamın farlarını kapatıp beklemeye koyuldum.


Uzaktan belli belirsiz gözüken ışık hüzmesiyle farları yakmadan arabayı biraz daha yol kıyısında geri çekmiştim. Yaklaşık bir dakika sonra önümden geçen Ozan'ın arabasını görmemle beraber hemen uzaktan takibe başlamıştım. On dakika kadar daha yol gittikten sonra yavaş yavaş şehrin hiç bilmediğim ve bilmekte istemeyeceğim yerlerine doğru gitmeye başlamıştık. Biraz daha yol aldıktan sonra oldukça izbe sokaklar ve harabeye dönmüş binaların arasından geçerek bir sürü insanın toplandığı geniş bir açıklık alana gelmiştik. 


Ozan arabasını o tarafa doğru yönelttiğinde, ben daha fazla arabayla dikkat çekmemek adına geldiğimiz yolun kenarına park etmeyi  tercih etmiştim. 

Arabadan inip kalabalığa yaklaştıkça daha net bir şekilde belli olan yarı giyinik tuhaf kadınlar ve tipleriyle 'Ben serserinin tekiyim!' diye bağıran aşağı yukarı yaşıtım olan gençlerin arasından geçerek ilerlemeye devam etmiştim.


İnsan topluluğunun en yoğun olduğu kısımda Ozan'ın arabasını görmemle adımlarımı o tarafa doğru atmaya başlamıştım. Gördüğüm sadece Ozan'ın arabası da değildi üstelik. Sabah ki sarışın kokonanın R8'i de burdaydı. Neler döndüğünü deli gibi merak ediyordum. Sadece birkaç saat önce beraber güldüğümüz sarışın kokonayı kardeşim tanıyor olamazdı herhalde ? 

Ozan'ın arabasının yanına vardığımda arabanın içinde değildi ve hemen önünde Zeus'un ikiziyle konuşuyordu. Bu beklediğim bir manzaraydı işte. Hem Ozan neden burda olduğuma dair hesap sorduğunda da 5. Kural'ımı uygulayacaktım.

ADI YOK HALA #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin