"Rüya bilinçdışına açılan Kral kapısıdır."
-Sıgmund FREUD
2015 - İstanbul
"Nefes!"
"Özür dilerim anne!"
Karşımda endişeyle bana bakan annemi daha net görebilmek adına bulanık gören gözlerimi ovuşturmuştum.
"İyi misin bebeğim?"
Annemin sorusunu görmezden gelerek kafamı toplamaya çalışmıştım. Yatağımdaydım. Kesinlikle güvenli bölgedeydim. Öpücük yoktu ve hepsi rüyadan ibaretti. İçimde bir yerlerde rüya olmasından ötürü beni rahatsız eden hissi göz ardı ederek, kendime bile yabancı gelen uykulu sesimle annemi cevaplamıştım.
"İyiyim annecim. Endişe edilecek bir şey yok. Sadece basit bir rüya."
Çünkü ben her gece birileriyle öpüşürken görürüm kendimi. Çok basit yani (!) İç sesim ve dış sesim arasındaki çelişkiye annemin sorusu son vermişti.
"Neden özür diliyordun peki benden bebeğim? Yoksa rüyanda benim hoşlanmayacağım bir yaramazlık mı yaptın?"
Annemin gülerek söylediği şeyler benim yüzümü kızartmaya yetmişti. Gerçekten de annelerin özel güçleri olduğunu düşünmeye başlamak üzereydim. Zira annem benim her vukuatımın öncesinde ya da sonrasında 'Baskın basanındır!' edasıyla beni zorluyordu. Anneme, Bay Ukala ile olan öpüşmeli rüyamı anlatacak değildim. Yalan söylemek istemediğim için dolaylı yoldan kıvırmayı tercih etmiştim. Ne yani? Saklamak, yalan söylemekten daha az kötüdür!
"Ben şey.. Hatırlamıyorum anne. Yani biliyorsun rüyalar uyandıktan sonra on dakika içinde hafızadan siliniyor."
"Daha uyanalı bir, iki dakika oldu bebeğim. Senin hafızan biraz fazla hızlı resetledi herhalde kendini ne dersin ha?"
Söyledikleri üzerine üsteleyeceğini zannetsemde, kahvaltıya başlamak için beni bekleyeceklerini söyleyip anlayışla gülümseyerek odamdan ayrılmıştı. Bende hemen ardından yatağımdan kalkıp, hem rüyanın etkisinden çıkmak hem de dün gece ertelediğim duşumu almak üzere banyoya yol almıştım.
-
Tıpkı duştan önce olduğu gibi, duştan sonra da aklımda olan tek şey Elzem Atabey'di! Beynimi sanki bir balon ele geçirmiş gibi hissediyordum. O balonun içinde Elzem vardı ve gittikçe büyüyerek kendine orada daha fazla yer ediniyordu. Geriye kalan bütün düşüncelerim de onun tarafından hezimete uğramıştı*. Daha fazla O'nu düşünmek istemediğim için hızlıca üzerimi giyinip, aşağıya kahvaltıya inmiştim. Merdivenlerden inerken gözüktüğü kadarıyla annem ve babam salonda ki koltuklarda otururlarken, Ozan ortalıkta görünmüyordu. Benden kaçıyor olabilirdi. Belki de dünkü yenilgisini hala hazmedememişti. Dün gece aklıma gelince istemsizce gerilmiştim.
Salona giriş yaptığımda babam başını okuduğu gazetesinden kaldırıp gülümseyerek "Günaydın kızım." demişti. Üstümdeki gerginliği atıp aynı sıcaklıkla babamı cevaplamıştım. Herkes ayaklandığında masaya geçip kahvaltımıza başlamıştık. Ozan masada yoktu. Görünürde de yoktu. Annemle, babamda kahvaltı için beklemediklerine göre nerede olduğundan haberleri vardı. Zaten ben nerede olduğunu sormazken kimse de bana söyleme gereği duymamıştı.
-
Kahvaltı bitiminde, okul saatine kadar yapacak daha iyi bir işim olmadığından evin yardımcılarına mutfakta yardım etmiştim. İşler bittiğinde odama çıkmak için merdivenlere yönelince Ozan'ın da aynı zamanda dış kapıdan çıkmak üzere olduğunu görmüştüm. O'na olan kızgınlığımı belli etmek istercesine laf attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI YOK HALA #Wattys2018
Teen FictionFedakardım. İyi niyetliydim. Herkesi kendim gibi zannettim. Kalbimin sesine kulaklarımı kapadım ve mantığımla hareket ettim. Attığım her adımda sızlayan vicdanımsa benim cehennemim oldu. Hayatta her şeye sahiptim. İki şey hariç... Özgürlük ve Sol Ya...