İş yerinde yürüttüğü tüm projeler ve Yoongi'nin sürekli onu evliliğin "gerçekten bir anlamı olup olmadığını" sormak için aramaları arasında, hafta Seokjin'in kendini hazırladığından daha da hızlı geçmişti. Gözünü kapatıp açmıştı ve bir bakmıştı ki Perşembe gecesiydi, prova yemeğinden önceki gece. Cuma günü izin almıştı aylar öncesinden, yolculuğun saatler süreceğini bilerek; trafiğe girmemek ve yolu stressiz bir şekilde, tatlı tatlı tadını çıkararak geçirmek istiyordu. Trafiğin endişelendiği şeyler listesinde en sonda yer almasını beklememişti.
Yoongi de Taehyung da Seul'a üç saat uzaklıkta Daegu denen şehirde doğmuştu, o yüzden en mantıklısı düğünü orada, ikisinin de çoğu akrabasının yaşadığı yerde yapmaktı. Zarif bir şekilde kalacağı oteli karşılamayı ona teklif etmişlerdi ve ödemenin Taehyung'un ailesinin serveti ile yapılacağını ve Taehyung'un sağdıcının da Daegu'da yaşayan ve otelde kalmaya ihtiyacı olmayan bir çocukluk arkadaşı olduğunu bildiği için o da bir o kadar zarif bir şekilde bu teklifi kabul etmiş ve odayı Hoseok ile paylaşacağına söz vermişti.
Seokjin düğünün hayatındaki en abartılı, en gösterişli ve en güzel etkinlik olmasını bekliyordu. Sonuçta Taehyung'un ailesinin ne kadar zengin olduğunu hala tam olarak idrak edebilmiş değildi; babası yetenekli bir estetik cerrahıydı ve annesi emekli bir modeldi. Taehyung'un şımartılarak yetiştirildiğini düşünmek yerinde ve tamamen doğru olurdu, ancak, kişiliği bir şekilde hasarsız kalabilmişti. Taehyung eksantrik, talepkar, beklentileri yüksek ve korkutucu derecede süslü biriydi ancak o Seokjin'in bugüne kadar tanıdığı en cömert, en düşünceli ve en hassas insandı.
Taehyung kadar canlı ve hayat dolu bir insanın Seokjin'in sessiz ve sıradan, birinin ona ilgi göstermesi fikrinin bile onu dehşete düşürmeye yettiği bir adam olan en yakın arkadaşı ile birlikte olduğu yetmiyormuş gibi bu ikili nasıl birbirinin şüphesiz ve karşılıklı olarak ruh ikizi olduğu gerçeği Seokjin'in aklını kurcalıyordu hala. Ne kadar Yoongi son birkaç ayı etrafta kafası kopmuş endişeli bir tavuk gibi koşarak geçirse de Seokjin onların birbirine ait olduğundan emindi. Bunu kimsede hissetmemişti onlar ve... yani, Jungkook ve kendi dışında. Arada yanılabileceğini düşündü.
Seokjin aptal gibi sanmıştı ki o hafta işten eve geldiğinde ölümüne yorgun olacak, pijamalarını zar zor giyecek ve bayılacaktı ta ki telefonu ona toplanıp Daegu için yola çıkma zamanı olduğunu söyleyene kadar, ancak bu bir hayaldi. Onun yerine, Seokjin eve tüm gün olduğundan daha zinde bir şekilde vardı, eski sevgilisini görmeye sadece yirmi dört saat kaldığı gerçeğini fark etmesiyle birlikte saf endişe damarlarındaki kanın yerini almıştı.
Telefonu çaldığında terleyen avuçlarını onuncu kez pantolonuna silmekle meşguldü. Ekrana baktı ve Yoongi'nin fotoğrafını gördü. Seokjin hayatında ilk kez ondan gelen bir aramayı reddetmeyi geçirdi aklından, ancak Yoongi'nin ona ihtiyacı olduğunu biliyordu ve bunun sadece sağdıç değil aynı zamanda en yakın arkadaş görevi olduğunu da biliyordu. Gardını aldı telefonu açmadan önce, düğün provasından önceki gece bir telefon konuşması yapan iki endişeli insanın sakin bir konuşma için gerekli reçete olmadığını biliyordu.
"Yoongichi," Seokjin şaşırdı kendi sesi niyetlendiğinden bir oktav daha yüksek çıktığında. Boğazını temizledi ve kendi kendine başını iki yana salladı. "Sadece kırk sekiz saatten kısa bir süre içinde evli bir adam olacaksın. Beni aniden aramanın sebebi çok geç olmadan bana olan ölümsüz aşkını mı ilan etmek?"
Yoongi sert bir şekilde konuştu. "Kapat çeneni. Bunun için vaktim yok, şş, şş, şşşşş!" Yoongi delice susturdu Seokjin'i onun konuşmadığı gerçeğine rağmen. "Bana tekrar bütün sebepleri say. Hadi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The City for US | JINKOOK (Çeviri)
Fanfictionorijinal hikaye ao3'te @jinggukpd tarafından yazılmıştır. Kim Seokjin'in hayatındaki en acı tecrübe, uzun zamandır birlikte olduğu erkek arkadaşını, onca seçenek arasından lanet olası bir şehre karşı kaybetmesiydi. O zamandan sonra, Kore'ye geri taş...