Seokjin'in ne kadar zaman geçtiğine dair hiçbir fikri yoktu Yoongi'nin kaotik çığlığını genç adamın minik bedeni ona çarpmadan hemen önce duyduğunda – saatler ya da saniyeler olabilirdi, emin değildi. İki türlü de, Seokjin tepkisini kontrol altına alamadan önce korkudan resmen ödü patlamış, kafası Jungkook'un kafasına çarpmış, genç adamın omuzlarına öyle sıkı tutunmuştu ki parmak uçları beyaza dönmüştü.
"Seokjin hyung!" tekrar çığlık attı.
"Siktir!" diye bağırdı Seokjin, Jugnkook acınası bir "Ah" mırıldanırken, bir elini Seokjin'in belinden çekmiş ve yanağında Seokjin'in çarptığı yeri ovuyordu. "Ne bok yiyorsun Min Yoon-"
"Size ihtiyacım var çocuklar!" diye fısıldadı Yoongi delirmiş gibi, ikisinin de bileklerinden yakalamış ve onlara tepki verecek zaman bırakmamıştı. Seokjin Jungkook'tan zorla koparılmıştı ikili Seokjin'in ihtimal vereceğinden çok daha güçlü olan Yoongi tarafından dans pistinin dışına sürüklenirken.
"Yoongi, sorun ne?" diye sordu Seokjin, bedeni Jungkook'la yaptığı tüm o tembel sallanmadan uyanma konusunda zorluk çekerken düşmemeye çalışarak.
"Şşş!" Seokjin'i sustururken tükürükler fırlamıştı Yoongi'nin ağzından. "Gel işte!"
Yoongi Seokjin'in beklediği gibi malikanenin içine dönmemişti. Onları binanın etrafından dolandırmış, misafir girişinin yasaklandığı ve parlak bir şekilde aydınlatılmış, Lia ve ekibinin binayı misaiflere görünmeden yönetebilmesi için hazırlanan kısma ilerlemişti. Yolun sonu direkt olarak mutfağa bağlanıyordu ancak bunu takip etmek yerine Yoongi çimenlere doğru yöneldi, Seokjin'in şimdi kıyısında Taehyung'un beklediğini fark ettiği gölete doğru.
"Neler oluyor?" dedi Seokjin nefes nefese, kalbi iyiden iyiye ritim kaçırıyordu.
Taehyung etrafı çeşitli pembe tonlarındaki onlarca yastık ve birkaç puf ile çevrili geniş beyaz bir halının üzerinde oturuyordu. Halının kenarında bir sürü sarılı battaniye ile dolu bir hasır sepet vardı. İki tane tahta parçası yan yana koyulmuştu derme çatma bir masa işlevi görmesi için ve üzeri onlarca tatlı, bir buz kovasına yerleştirilmiş bir şampanya ile doluydu ve masanın tam ortasında havalı bir kurumuş çiçek buketi tüm bunların arasında odak noktası olarak duruyordu. Altına kurulu olduğu ağacın dallarında ve halının etrafında peri ışıkları vardı.
"Sürpriz!" diye bağırdı Taehyung, kontrolsüz bir şekilde kıkırdıyordu onları karşılamak için ayağa kalktığında.
"Ne demek 'sürpriz'?" Jungkook inanamaz bir şekilde kurdukları düzene bakıyordu.
Taehyung ikisine de sarıldı ancak ikili hala pikniğe ağzı açık bir şekilde bakarken pek bir karşılık verememişti. Yoongi en sonunda bileklerini serbest bıraktı kocasına katılmak için, kendini Taehyung'un kolunun altına sıkıştırdı ve onlara kocaman, damak dolu bir gülümseme verdi.
"Biz bunu planlarken," diye başladı Taehyung, "tüm bunların fazla heyecanlı bir hale geleceğini biliyorduk. O yüzden Yoongi hyungun özel bir piknik yapma fikri vardı ve bunu Lia'ya anlattık – kendimizle ve arkadaşlarımızla herkesten uzakta zaman geçirmek istedik bir noktada sadece... rahatlamak ve ferahlamak için ve... bilmiyorum, sadece bugünü kutlamak için! Ama bir sürpriz olmasını istedik."
"Kutlama için baştan başa bir düğününüz var..." diye mırıldandı Seokjin, nihayet halıya doğru bir adım attı ve eğilip masadaki tatlılara baktı. Jungkook'la son kez piknik yaptığı zamanı düşünüyordu.
"Hyung, seni saatler önceki yemekten beri doğru düzgün görmedik," dedi Yoongi. "Bunu gerçekten en yakın arkadaşlarımızla kutlamak istiyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The City for US | JINKOOK (Çeviri)
Fanfictionorijinal hikaye ao3'te @jinggukpd tarafından yazılmıştır. Kim Seokjin'in hayatındaki en acı tecrübe, uzun zamandır birlikte olduğu erkek arkadaşını, onca seçenek arasından lanet olası bir şehre karşı kaybetmesiydi. O zamandan sonra, Kore'ye geri taş...