BİRİ BENİ DUYSUN

461 77 64
                                    

Ne hesabını veremeyeceğim bir günüm oldu ne de vicdanımı lekeleyen bir geçmişim....
Ne hissettiysem onu söyledim, onu yaşadım.
Yaşadığım bir tek andan bile pişmanlık duymadım.
Asla keşkelerim olmadı.
Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım.
Karşıma bazen gerçek yüzler, bazen sahteler çıktı ama olsun ben yine sadece hislerimle yaşadım.
Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim, ya da asla birini severken karşılığını beklemedim.
Dostluğuma değer biçmedim, sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim.
Sevdiysem sonuna kadar gittim,bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim.
Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım.
Ama hata insana mahsustur dedim. Affettim, af diledim.
Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yine de affettim.
Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.Belki de içten içe sinsice güldüler.
Ama asıl unuttukları şuydu. Ben aldanmadım.
Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar.
Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için...
Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için...
Oysa ben hiç insan kaybetmedim.
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar.
CAN YÜCEL
Şiir bittiğinde radyoya uzanıp kapattım. Neden her şiir yada her şarkı onu hatırlatıyor. Neden bütün her yol ona çıkıyor. Koskoca beş sene geçmesine rağmen, her çalan şarkı içimi parçalıyor. Dinlemek istemiyorum, şiir okumak istemiyorum. Bana onu hatırlatan her şeyi herkesi yok etmek istiyorum. Yine yol bitmiş, yine evin yoluna onun izlerini serpiştirmiştim. Arabamdan inerken, uçuşan saçlarımın yüzümü okşamasına izin verdim. Bu bile onu hatırlatıyordu. Ne çok severdi saçlarımı okşamayı. Şimdi bakıyorum da hepsi birer yalandan ibaretmiş.

Adımlarımı bahçe kapısından ilerletip abimin evinin önüne getirmiştim. Öğretmenliğin en güzel yanı, işimizin öğlene kadar bitmesi. Yani hiç olmazsa bölüm öğretmenliği böyle bişey. Kapıyı tıklatıp açılması için beklediğim de, içerideki seslerden dolayı duymadıklarını anladım. Bu sefer de zile basıp beklemeye başlamıştım ki..elinde kitap boynunda kulaklıkla Mavi kapıyı açmıştı.
Yüzündeki ifadeye bakılırsa oldukça bıkmış bir haldeydi. Gülümseyip tam içeri girecektim ki, hızla elini göğsüme koyup durdurdu. Bi Mavi'ye bi göğüsümde duran eline baktığım sırada onun sorusuyla resmen ağzım bi balığı aratmayacak şekilde açılmıştı.

"Umarım buraya gelmeden ilaçlarını almışsındır." İlaç mı? Ben ilaç mı kullanıyordum. İyi de benim bundan niye haberim yok. Mavi ne saçmalıyordu.

"Anlamadım" dedim. Mavi gözlerimi irice açıp, afallayarak.

"Ooo sen daha eve gitmeden ruhunu teslim etmişsin..vah vah" diye elini kolunu sallayınca, göz devirdim.

"Bence sen çok kitap okuduğun için hayal gücü sınırını aşmışsın ufaklık..şimdi abartmayı bırak da geçiyim" dedim. Kesinlikle abartıyordu. Alt tarafı dört çocuklu bi ev.

"İyi" diyip kenara çekilerek, eliyle salonu işaret etti. "Az sonra bu dediğine pişman olacaksın sevgili halacığım." Onun bu tavrına gülerek içere girdiğimde, hızla ayakkabılarımı çıkardım. Tam salona doğru ilerleyecektim ki Mavi kolumdan tuttu. Elimdeki çantayı alıp içinden çıkardığı fondöteni bana uzattığında şaşkınca baktım.

"Fondötenin silinmiş, izlerin belli oluyor halacığım." Üzgün ifadesi, donuk bakışları ve söylediği sözlerle yüreğim sıkışmış, ne diyeceğimi bilemez bir halde öylece kala kalmıştım. Mavi yaşadıklarımı biliyor muydu? Bu izlerin nasıl olduğunu, kim tarafından yapıldığını hepsini biliyordu. O mavi gözleri bi çok şeyi ortaya seriyordu. İçim daha fazla acımıştı. Acizliğimi ufacık 9 yaşındaki kız bile görebilirken, nefes almak artık daha fazla işkence gibi gelmişti.

ATMACA'NIN KIRIK KANADI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin