DELİ FİŞEK MURAT

217 36 71
                                    

"İnsan sevdiğini özgür bırakmalı" derdi annem.

Bu lafı duyduğumda henüz 9 yaşında bile yoktum. Ama sanki annem çok değil de daha dün demiş gibi sesi hep kulağımda. Sanki o günü dün yaşamışım gibi anılarım bir bir gözümün önüne geldiğinde zihnim 9 yaşına, bedenimde Hatay'a doğru süzülmüştü. Bizim Hatay da her beş yılda bir defne festivali yapılırdı. Önce defne yaprakları toplanır daha sonra onlar güzelce kaynatılarak kalıplara boşaltılırdı. Kazanın içine atılan bir tam altın hangi genç kıza gelirse o bu yıl içinde evlenirdi. Biz çocuklara bu durum tuhaf gelse de yine de eğlenir, güzel geçerdi. İlk defne festivalimi hatırlamıyorum. Muhtemelen yoktum. Ama 9 yaşındaki festivali unutmam mümkün değildi.

Sabahın erkeninde çoluk çocuk defne ağaçların oraya gelip oyunlar oynayıp, defneleri toplamıştık. Yeteri kadar toplayınca yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerle eğlenceyi kat kat katlamıştık. Sonra büyükler gidip defneleri kazanlara atarak sabun haline getirdiler. Buraya kadar herşey güzel ve benim için eğlenceli geçmişti. Taki ertesi gün anneme sabun gelene kadar. Bu sabunun anlamını biliyordum. Şok içinde bir anneme bir elinde tuttuğu sabuna baktığımda gözlerim istemsizce dolmuştu. Annem babamdan vazgeçmiş gibi sabuna bakıyordu. Ben ise bunun olmasından deli gibi korktuğum için hızla annemin elinde tuttuğu sabunu alıp arkama saklamıştım.

"Anne! Sen babamdan vazgeçmedin dimi?" Bunu öyle koktu dolu bir ifadeyle sormuştum ki, şuan o çocuk halime acıyordum. Niçin ve neden korktuğumun saçmalığı canımı yakıyordu.

"Yusuf'um bazen vazgeçmek doğru bir karar olabiliyor." Bu kelimeyi duyar duymaz hızla başımı sallayıp, anneme öfkeyle bağırmıştım. O zamanlar küçük Yusuf'un tek istediği hiç görmediği, o hiç tatmadığı baba şefkatini tatmak.

"Hayır istemiyorum ondan vazgeçemezsin! O benim babam." O benim hayatımı siken orospu cocuğunun teki. Çocukluğum da ne kadar karşı çıktıysam şimdi o çıkışlarım için kendime ve o it ölüsüne lanet kusuyordum. Anneler oysaki herşeyi en iyi bilendir. Benim annem geçte olsa bişeylerin farkına varmış ama bu varış onun için yolun sonu olmuştu.

"Yusuf'um insan sevdiğini özgür bırakmalı. Ben babanı özgür bıraktım ki uçup hayat bulsun. Onu tutsak etmeye hakkım yok." Benim annem o adamı özgür bıraktı ama o özgür olmayı değil. Bizleri tutsak etmeyi tercih etti. Yetmedi hayatımızı bitirdi. Onu özgür kılmak bile yetmemişti. Çünkü özgür kalan Pusat Mehmet Dinçer ilk hamlede hepimizin kanatlarını kesmişti.

İşte annem aynen böyle demişti. Onu tutsak etmeye hakkım yok. İnsan sevdiğini özgür bırakmalı. Sahi insan sevdiğini özgür bırakmalı mı? Tutsaklıktan kastı yürekte tutmak mı? Şimdi Zeynep'i iyice özgür kılsam onu daha fazla cehenneme atmış olmuyor muyum? Yada onu böyle yüreğime tutsak edince yanlış mı yapmış oluyordum.  İçim soğuktan olmalı ki titremeye başlayınca cebimden çıkardığım sigarayı iki dudağımın arasına sıkıştırdım. Oturduğum yerden kalkmadan diğer cebimdeki çakmağı zor bela çıkarıp yakmak için tek elimde siper oluşturdum. Gecenin 12'siydi ve hava insanın yüreğini daha fazla üşütüyordu. Yakamadığım sigaramada gelişi güzel küfürü savurup yeniden çakmağı ateşleyecektim ki hızla gelip biri ağzımdan çekti. Kim olduğunu dememe gerek var mı? Bence yok. Ulan Kemal beynim bi dünya sikildi. Bari sen özgür bırak.

"Sigara sağlığa zararlı." Diyerek benden aldığı sigarayı içmeye başlayan Kemal itene sinirle baktım. Kamu spotu gibi reklamını yaptı ama uymadı. Tekrar cebimden bir dal daha çıkarmaya çalıştığımı görünce hayvan gibi gülmeyi de ihmal etmedi. Bazen onu öldürmeyi deli gibi arzuluyorum.

"Kemal! Böyle gıcık olmayı nasıl başarıyorsun. Hayır yani tam sinirlerim bozukken üstüme gelmen de ayrı bir cesaret." Diyerek yönümü ona iyice döndüm. "Gündüzleri cami duvarına işiyor olabilir misin?" Komik bişey demişim gibi iyice gülüp sigaradan büyükçe içine çekerek yüzüme dumanını üfledi. Piç kurusu ne olacak.

ATMACA'NIN KIRIK KANADI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin