Aidan'ın temsiliydi ölümü simgeleyen kan. Kanla çevrili yüzünde saklıydı gerçekleri. Bu gerçekler ona ya ölümü verecekti ya yaşamı.
Artık savaş çanları çalınmış, yaşam ve ölüm arasındaki çizgi de ilerliyordu. Ya ölümün siyahlığını tadacaktı ya da ta...
Lütfen oy vermeyi vermeyi unutmayın. Fikrinizi belli etmeyi unutmayın.
İyi okumalar.
BÖLÜM 2: "KARARAN HIRS"
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Vampir krallığı, Aidan
Hırstı belki güçlü yapan, yükselten. Bir kere gözlerin karardıysa yükselirdin. Gözleri karartan içimdeki büyük hırstı. Kalbimdeki karanlığın sebebi gözlerimin karartısı bulaşıcı bir hastalık gibi kalbime ulaşmasındandı. Kararan gözün değilde hırs ise işte o zaman kimse seni durduramazdı. Hırstan önünü bile göremez kalbine kötülük tohumu ekilir çoktan o tohumun karası kalbinin her bir köşesine dağılırdı.
Tohumlarım fazlasıyla karanlıktı. Bu karanlık kalbime dağıldığından beridir hiçbir zaman atmayan kalbimin zehirli sarmaşıkları daha da sıkı sarıldı. Belki de bundandır kalbime kimseyi almıyordum.
Her hücrem zehirli sarmaşıklardan ibaretti. Zehrim her hücreme yayıldığından ıssız bir çöl olmuştu. Öylesine sarıyordu ki sarmaşıklar kalbimi bir duvar niyeti görüyordu. Kökü sağlam olan sarmaşıklar, hırsından sarılmıştı sımsıkı kalbimi kimseyi almak istemezcesine.
Kralın ölümüyle bedenler değil hırslar savaşacaktı. Kimin hırsı daha karanlık ise o savaşı kazanacaktı. Bu savaşa katılırsam eminim ki ben kazanırım. Çünkü benim hırsım karanlık bir geceden daha da zifiri karanlıktı.
Taht için başlattıkları bu savaşta meydanı onlara bırakmıyacaktım. Çünkü biliyordum ki öldürmezsen ölürdün. Bizim dünyamızda böyleydi.
Normalde olsa bu kaos beni eğlendirir, köşeme çekilir ve büyük bir keyifle olanları izlerdim fakat bu kıyamet herkesin sonu olacağı gibi belki de benimde sonum olucaktı.
"Sonunda geberdi moruk." dedi birisi. Bu az önce bana olanları anlatan kişiydi.
Sanki bahsettiği kişi babam değilmiş gibi onu umursamadan gidecekken "Hey dur! Ben Bert güzelim." dedi. Ona döndüğümde şüpheyle yüzünü inceledim.
"Seni daha önce buralar da görmedim?" dedim sorgular bir şekilde.
"Yeni geldim buralara da ondan."
Gözlerimi devirdim. Sadede gelmesini isteyerek "Yani?" diye sordum. "Yanisi..." Uzatarak söylediği kelimeyi yüzümü inceleyerek demişti. "Gezginim, yeni uğradım buralara. Kralın ölümüne denk gelmem benim şansızlığım."
Gezginler, hangi ırktan olursa olsun istediği ülkeye gider orayı gezerdi. Bu hakkı tanrılar verirdi. Genelde casuslar gezginlerin arasından çıktığı için daha da şüphelendim. Bazıları barış elçisi olarak savaşı sonlandırmak için bazıları ise casus olaraka savaşı başlatmak için gelirdi. Bu adam barış elçisi miydi yoksa casus muydu bilmiyordum ama şüphe tohumları içimde ekilmeye başlamıştı ve bu adamdan hiç hoşlanmamıştım. Hislerim beni bozguna uğratmazdı.