Selamlarr! Nabersiniz? Yazım yanlışlarımı fark ederseniz belirttin lütfen.
Oylamayı ve satırlar arası yorum yapmayı unutmayın. Metalik yazıların zihinden geçen konuşmalar olduğunu söyleyerek kayboluyorumm.
İyi okumalar!
10. BÖLÜM: "KAYIP CESET"
Bazen ruhumuz bedenimizden ayrılsada ruhumuz acı çekmeye devam ederdi. Beden kurtulduğu ruhtan kayıplara karışırdı. Kayıp cesetler mağarasını bulurdu. Ruh ise yaşadığı sonsuz acıya devam ederdi. Bu sefer yalnız kalarak.
Bazen ise beden de ruhta acı çekmeye mahkûm edilirdi. Yalnız değillerdi ama yarımlardı. Her zaman yarım kalırlardı. Tâ ki arayışları gerçekleşene kadar. Ruhu bedeniyle birleşene kadar.
Önümde salına salına, yavaşça ilerleyen kurt durakladığında arkasını dönüp bana baktı. Çenesiyle sağ tarafı gösterdiğinde o tarafa doğru baktım. Sislerin arasından koca mağara tekrardan göründü. Büyük mağaranın etrafı koca ağaçlarla kaplı olduğundan mağara tam olarak bize görünmemişti. Bundan önce bir kez daha mağarayı yakalamıştık fakat yol göstericimin söylediğine göre mağaranın muhafızı, mağaraya birisinin yaklaştığını hissettiği an konumunu değiştiriyorlarmış. Gece olduğunda ortadan kaybolur, gündüzse yanına biri yaklaştığında konumunu değiştirirdi. Daha mağaraya çok yakın değildik. Dönüp yol göstericime baktım. "O lanet mağaraya nasıl gireceğiz?"
Mağaraya bakan baygın bakışlarını bana çevirdiğinde, "Tek çaremiz gece girmek." dedi. Kaşlarım söylediğine çatılırken büyük bir bilinmezliğe takılıp kaldığımız için lanetler okudum. İki gündür yollardaydık ve her mağaraya bir adım attığımızda ya yerini değiştirdi ya da gece olurdu. Şuan tam karşımızdaydı ve bu şansı kaçıramazdık. Umarım mantıklı ve işe yarar bir planı vardı. Andrew benim yerime "Nasıl olacak bu?" diyerek planını sorduğunda yorgun bakışları geveze Andrew'i bulmuştu.
Yol göstericim, yol boyunca son günlerde neler olduğunu anlattığı Andrew'e döndü. Andrew, benim anlatmadığım şeyleri yol göstericisine anlattırırken hem benim konuşmaktan başım şişmişti hem yol göstericimin konuşmaktan ağzı ağrımıştı. Ama Andrew asla yorulmadan olanları anlatan yol göstericisine abartılı tepki vermişti. Bir süre sustuklarında Andrew düşünceli bir şekilde önüne bakarak yürümüştü. Yol göstericisi anlatırken alaylı tepki veriyordu. Konuşma bittiğinde bundan sonra nelerin olacağını düşündüğüne emindim.
"Ormanda yaşayan seçilmiş cadı var. Onu bulmalıyız. Bize görünmeyen şeyleri görmek için bir iksir vermesini isteyeceğiz." dediğinde karmakarışık bakan gözlerim onu bulduğunda "Ya vermezse?" diye sordum.
"Bunun içinde bedel ödeyeceksiniz."
Gözlerim kendiliğinden devrilirken "Başka bir yolu yok mu? Başkasının yardımını almadan, haberi olmadan halletmek istiyorum." dedim. Ağzının ucunu alayla kavradığını gördüm. "Şeytanla anlaşma yapmışsınız cadılar size hafif gelir." Gözlerim gözlerine anlamsızca bakınca daha fazlasını bildiğini anlamıştım.
Şeytanla beni koruması için anlaşma yapmıştım. Korunmaya ihtiyacım yoktu ama yerin altından bir gözüm olmasını istemiştim. Etrafımdaki olan bitenden beni haberdar etmesi için. Büyü ile her şeyi yapabilirlerdi çevremdekiler. Şeytanla bunun için anlaşmıştım. Büyü gücüm yoktu ve şeytanın yerin altında gözü vardı, her şeyi görebiliyordu tanrılar gibi. Karşılığında ise bu olan bitenler sonlanınca şeytan olma sözünü vermiştim şeytana. Benim güçlü bir melez olduğumu düşündüğü için beni tarafına almak istiyordu. Ama ben verdiğim sözü tutmayacak şeytan olmayacaktım. Benim amacım güçtü şeytanlar gibi kötülük değildi. Şeytan olursam amacımdan sapar şeytanın kölesi olurdum. Ama ben güç elimde olunca tüm ırkları, şeytanları ve tanrıları, hepsini alaşağı edecektim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN KIRMIZISI
FantasíaAidan'ın temsiliydi ölümü simgeleyen kan. Kanla çevrili yüzünde saklıydı gerçekleri. Bu gerçekler ona ya ölümü verecekti ya yaşamı. Artık savaş çanları çalınmış, yaşam ve ölüm arasındaki çizgi de ilerliyordu. Ya ölümün siyahlığını tadacaktı ya da ta...