Târûmâr
Kader, ince bir halattı. Üzerine düğümler atılmış, çözülmeyi bekleyendi. Kader olması gerekenler ya da olmaması gerekenlerdir. İnsanoğlu ilk var oluşundan beri kadere inanırdı. Kimisi kaderine itiraz eder kimisi ise sessizce kabullenip köşesine çekilirdi. Ama herkes bir gün kaderin varlığına inanırdı.
İnsanlar yaşadıkları problemleri kadere bağlarlardı. Bazı insanlar kaderin önceden belirlendiğini düşünürdü. Bazı insanlar ise kaderi insanların seçimlerini değiştirebileceğine inanırdı.
Hayatım boyunca hiçbir zaman kadere inanmamıştım fakat zihnimdeki sesler bana inanmam için bağırıyordu. Ne kadar varlığını reddetsem de ne kadar inkar etsem de kader vardı ve var olacaktı.
Üzerimizden silip atamayacağımız bir gerçekti.
Yaşadıklarımın kader mi olduğunu bilmiyordum. Belki de yaşadıklarım sadece benim birer hatamdı. Merakımdan o kütüphaneye girmemeliydim, zihnimdeki sesleri susturup evime gitmeliydim.
Bir anlamı olmalıydı bunları yaşamamın bir anlamı olmak zorundaydı.
Bu yaşadıklarım belki de kaderdi.
Adamın ağzından dökülen her bir kelimenin birer sanı olmasını istiyorum, karşımdaki adamın beni tanımıyor olmasını diliyorum.
Adama bir adım yaklaşarak yüzünü tanımayı bekledim fakat adamın kanlardan kapanan yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Adama bir adım daha yaklaştım. Soğuktan tireyen bedenim artık korkudan titriyordu. Neyden korktuğu tam olarak kestiremiyordum.
Adama adım adım yakşalmaya devam ettim. Adama her yaklaştığımds bedenim biraz daha titredi, yerinden çıkmak istercesine atan kalbim daha hızlı atmaya başladı. Tüylerim diken diken oldu. Adama doğru bir adım daha atınca ayak uçları çıplak ayağıma değiyordu. Giydiği çizmelerin sert dokusu ayağıma nahoş bir etki bırakıyor.
Adamın parmak uçlarında titreyen bacaklarımın üzerine çöktüm. Gözlerimi kapatıp bir süre olanları idrak etmek için zaman tanıdım, kendime. Ne olduğunu bilmediğim bir yerdeyim, hiç tanımadığım bir adam karşımda kanlar içinde yatıyor. Adama arkamı dönüp gidemiyorum ama ona yardım da edemiyorum.
Gidersem yıkım, kalırsam dökümdü.
Kanlar içinde kalmış elliyle kalbinin altındaki yarasına daha çok bastırıyordu. Yüzü görünmese de acı çektiği yüz hatlarından belliydi.
Titreyen bedenim ile zorla ayağa kalkarak adamın yanına ilerledim. Ellerimi adamın yüzünün etrafında gezdirdim ama dokunmadım.
Ayağa kalkarak kapıya yürüdüm. Kulübenin ahşap kapsını gıcırtıyla kapatarak pas tutmuş kilidini kapattım.
Etrafımda bakınıp yardımcı malzemeleri aradım. Küçük kulubenin içerisinde ahşaptan yapılmış bir kanepe ve dökülmek üzere olan ahşap dolaptan başka hiçbir şey yoktu. Ahşap dolaba ilerleyip iki kapağından birini araladım. Üst üste dizilmiş hepsi kitaplarla doluydu. Hızlıca diğer kapağını açtım. Kılıçlar, hançerler, ok ve yaylar...
Titreyen bedenime aldırış etmeden adamın yanına ilerleyip adamı ayaklarından çekerek düz konuma getirdim. Ölü gibi yatan adamın nabzını kontrol ettim. Acele etmem gerektiğinin farkındaydım.
Adamın üzerindeki deri kıyafetleri çıkararak yarasının açığa çıkmasını sağladım. Yarasından oluk oluk kanlar akıyordu. Elimle yarasına bastırdım. Etrafımda tekrar göz gezdirip bir şeyler aradım. Kanepenin üzerine serili kumaşı aldım. Adamı sağa doğru çevirerek kumaşı altına koydum. Bu sefer adamı sola çevirince kumaş tamamen altına girmiş oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALAR VE KANAYANLAR
FantastikÖlüler iz bırakır. Hayat bitirir, yaşam bahşederler. Fanilerin küçümsediği gerçektir, ölüm. Kurtuluş, çare, çözüm değildir. Ölüm, zulümdür. Ölüler fanileri yönetir, faniler kendilerini özgür sanarken. Ölüler iz bırakırlar. Ölü ruhlar yeni ruhlar...