Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında gözyaşlarının yağmurla karışmasına izin veriyordu Junmyeon.
Annesi ve babasının kendi kızlarını bu kadar önemsememeleri, bir kardeşinin resmen diğer kardeşini bıçaklaması o kadar ağrına gidiyordu ki ne kadar istese de gözyaşlarını durdurup kalkamıyordu oradan.
Sana'nın onu şefkatle saran kollarına sarılmayı her şeyden çok istiyordu.
Korku dolu düşüncelerinde boğulurken omzunda hissettiği el ve yağmur sularının kesilmesiyle kaldırdı kafasını. Jihyo adeta çocukmuş gibi elindeki montu ona giydirmeye çalışıyordu. "Aferin Chanyeol, ilk defa düzgün bir şey geldi aklına."
Şemsiyeyi tutan Chanyeol'e bir bakış attı Junmyeon, o da buruk bir sırıtışla ıslak saçlarını karıştırdı Junmyeon'un "Jeongyeon'la muhatap olmamak için içeri girmeyeceğin çok belliydi, kıyafet de getirdik sana."
"Yurdun son giriş saati geçmemiş olsaydı Sana'yı öğretmenlerle konuşup bir şekilde çıkartacaktık ama daha önce denedik geçtikten sonra o zaman olmamıştı, izin alamayız diye vazgeçtik." dedi Chanyeol, Junmyeon'un Sana'yı beklediğini bilircesine. Junmyeon sadece iki yana salladı kafasını ve geveledi ağzında "Önemli değil."
Önemli olduğunu hepsi biliyordu aslında.
"Görebildiniz mi?"
Kyungsoo'nun buruk sesini duymasıyla kafasını tam anlamıyla kaldırdı Junmyeon ve ona baktı. Mesaj beklerken bir anda Jihyo ve Chanyeol'ün kapıya gelip olanları anlatması çok ağır gelmişti ona.
"Hiçbir şey bilmiyorum." diyebildi Junmyeon. Gözyaşlarını kontrol etmeye çalışıyordu artık ama başarılı olamıyordu "Odamdan seslere çıktım bir anda gördüm işte"
Onun gözlerinden yaşlar hızla süzülmeye devam ederken Kyungsoo da kafasını başka bir tarafa çevirdi. Jihyo ve Chanyeol ise gözleriyle iletişim kurup Junmyeon'u kaldırmak için yeltenmişlerdi ki arkalarından duydukları sesle istemsiz olarak durakladılar. O an onlara katbekat sinir bozucu gelen sesiyle konuştu Jeongyeon "Annem sana kahve gönderdi Junmyeon al, gerçi bu yağmurda nasıl içeceksen."
Etrafa tiksinerek bakan yüz ifadesini bir gram olsun bozmadan tüm cümleyi art arda sıraladı Jeongyeon. Junmyeon cevap bile vermedi ona, cevap vermeye kalksa hiç susmayacak içinde ne varsa dökecekti ona.
Ama bunu yapacak gücü bile bulamıyordu kendinde.
Hemen gideceğini sanmıştı bunu yapınca, ama Jeongyeon kendini pek üstte görerek bankın kuru tarafına oturup bacak bacak üstüne attı ve hiçbir şey olmamış gibi telefonunu çıkarttı cebinden.
Junmyeon ve Kyungsoo tepkisiz kaldılar, ikisinin de tepki gösterecek hali yoktu bu duruma.
"Jeongyeon bence şu an burada oturarak hem Kyungsoo'ya hem de Junmyeon'a çok zarar veriyorsun burada olmasan daha iyi." diyerek Jeongyeon'a döndü Chanyeol. Söylemek istediği çok şey vardı ama içindeki bir şey tutuyordu onu.
Alaylı bir gülüşle doğrularak Kyungsoo'ya döndü Jeongyeon "O da hemen damlamasaymış." dediğinde Jihyo alayla güldü. Jeongyeon'sa bunu hiç önemsemeyip gözlerini devirdi aynı bilmişlikle "Şunun şurasında yirmi dört saat bile olmamışken hemen sevgilicilik oynamaya başlayıp ağlaya ağlaya gelmiş, ne deseydim?"
Ortamın gerginlik seviyesi tavan yapmışken Jihyo azalan yağmura güvenerek ayağa kalktı ve Jeongyeon'a dönüp biraz yüksek bir sesle çıkıştı "İkisini de daha fazla yıpratmayı kesip gider misin?"
"Sana ne oluyor?" diye sordu Jeongyeon onu alaya alacak şekilde. Junmyeon artık dayanamayıp kalktı yerinden ve Jihyo'yu kolundan hafifçe çekip Jeongyeon'un tam karşısına geçti. Alaylı bir bakış attıktan sonra da çok ağır bir cümle olduğunu bile bile söyleyiverdi "Senden iliklerime kadar nefret ediyorum"
Kararlı yüz ifadesi biraz bozuldu Jeongyeon'un bu cümleden sonra. Ağzını aralamış cevap verecekti ki ona doğru bir adım daha atıp sinirle bağırdı Junmyeon "Kendi kardeşini bıçaklayabilecek kadar iğrenç birisin Jeongyeon, her seferinde senden daha da çok tiksiniyorum!"
"Ne zaman bu kadar Nayeon aşığı oldun sen Seul'e gelmeden önce bu kadar umurunda değildi." diye karşılık verdi Jeongyeon ona. Ama ilk defa kararlı ifadesi bozulmuş ve ağlamamaya çalışıyordu onların karşısında.
Junmyeon bunları duymak isteyeceği son kişi bile değildi çünkü.
"O zaman bu derece bir şey yapmadın çünkü ona, ama Nayeon'u bıçakladın Jeongyeon, sen öz kardeşini bıçakladın!" diye bağırdı Junmyeon tekrar. Gözyaşları tekrar hızla akmaya başladı bu cümlesinden sonra da "Nefret ediyorum işte senden, dışarıdan insanların Nayeon'u bu kadar çok önemsemesi senin kadar benim de çok sinirimi bozuyor ama hepsi senin suçun!"
Chanyeol, Junmyeon'un Jeongyeon'a yaklaşmasını engellemeye çalışırken Jihyo ise Jeongyeon'a dönüp son derece hızlı bir şekilde konuştu "Bak Junmyeon senin kardeşin ama benim seninle hiçbir alakam ve dövmemem için bir nedenim de yok, uzaklaş buradan Jeongyeon."
Jeongyeon tepkisiz bir şekilde üçüne de baktı ve gözünden damlayan tek damla yaşı silip uzaklaştı.
Junmyeon ağlarken telefonunun sesiyle irkildi bir anda, cebindeki telefonu çıkartıp Sana'nın adını görmesiyle de içine anlamsız bir rahatlık geldi ve açtı telefonu.
"Dayanamayıp yazdım Sana'ya." dedi Jihyo gülümseyerek. Ama arkadaşlarına bakarken Kyungsoo'yu etrafına hiç görmediği kadar kırgın ve korkulu bakarken görünce gülümsemesini söndürüp hızlıca gidip ona sarıldı ve omzunu sıvazladı. Kyungsoo da ağlayacak bir omuz bulunca gözyaşlarını serbest bırakıverdi.
Chanyeol ise Jeongyeon'un ardından baktı birkaç saniye, gözlerini silip yürümeye devam ediyordu içeriye doğru.
Akıllanacağını ümit etmek istiyordu. Ama yanında ağlayan Junmyeon ve Kyungsoo'ya bakınca bu isteği içine gömüyordu usulca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
let me breathe • kyungyeon
FanfictionEn yakınlarımdan biri olmasına rağmen o benim hayatımı kararttı...