-12-

216 35 6
                                    

Annemden zar zor izin alıp erkenden evden çıktığımdan beri parkta tek başıma oturuyordum. Ailesiyle gelen birkaç çocuk ve benim gibi birkaç genç tek başına oturuyordu.

Herkes yalnız gibi görünüyordu. Üstelik dünyada bu kadar fazla insan varken. İlginçti.

Saat sekize doğru gelirken Ömer'in gelmesine de az bir vakit kalmıştı. Sekize doğru annemden izin isteyip dışarı çıksaydım büyük ihtimalle son günlerde çok fazla çıktığımı ve saatin geç olduğunu öne sürüp izin vermeyecekti.

Ben de bu yüzden evden erken çıkmıştım ve buna pişman da olmamıştım. Aileleriyle birlikte gülüşen çocukları izlemek iyi hissettirmisti.

Karanlık yavaş yavaş çökmeye başladığında çoğu kişi gitmiş ve çok az kişi kalmıştı. Birden aklıma gelen ani şeyle telefonumu çıkardım ve Ömer'i aradım. Beni arabayla alacaktı ama ben bunu tamamen unutmuştum.

"Alo?"

"Ömer?"

"Efendim?"

"Nerdesin?"

"Sizin evin ordayım. Şimdi geldim. Ben de tam seni arayacaktım. Ne zaman çıkarsın?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım.

"Ben evden uzun zaman önce çıktım. Sana haber vermeyi unuttum. Son günlerde çok dışarı çıktığım için annem izin vermez diye erkenden çıktım evden."

"Sen hiç söz dinlemez misin? Nerdesin şimdi?"

"Parktayım."

"Geliyorum."

"Tamam."

Evimiz ve park arası arabayla iki üç dakika kadar bir süreydi. Hava soğuktu ama umrumda değildi. Titriyordum ama bu da umrumda değildi. Hayatı artık tamamen akışına bırakmıştım.

Tam da tahmin ettiğim gibi üç dakikaya yakın bir süre sonra bir araba parka yanaştı ve içinden Ömer çıktı. Buraya gelene kadar onu biraz inceledim.

Kot bir pantolon, beyaz bir tişört ve üstüne de deri bir ceket giymişti. Boyu ona çok yakışıyordu. Tam da olması gerektiği gibiydi. Çok olmasa da geniş bir omzu vardı. Her zamanki gibi başına geçirdiği şapkayla, şapkanın ardındaki yüzü deliler gibi merak etmemi sağlamıştı.

Son günlerde dünyada en çok istediğin şey ne diye sorsalar herhalde düşünmeden O'nun yüzünü görmek istiyorum derdim.

Bana yaklaştığında heyecanla ayağa kalktım. Nefesimi tuttuğumu fark ettiğimde içimden sakin olmam gerektiğini söyleyip derin bir nefes aldım.

"Selam."

"Selam."

"Ne zamandan beri burdasın?"

"İki saat olmak üzere sanırım. Bilmiyorum."

"Şaka mı yapıyorsun?"

"Hayır." dedim omuz silkip yerime oturup.

"Neden bu kadar erken geldin?"

"Belki izin alamam diye erken gelmek zorunda kaldım."

"Oy oyyy." dedi eliyle başıma dokunup. Sonra da ben küçük bir çocukmuşum gibi saçımı karıştırdı.

"Saçımı bozdun." dedim başımı çekip.

"Bu akşam vakti bara gidecek değilsin ya bırak bozuk olsun." dedi gülerek.

"Belki görüşme gittikten sonra oraya gideceğim?"

"O zaman görüşme hiç bitmeyecek."

Dediği şeyle şaşkınlıkla ona döndüm ve yüzünü göremediğim için önce oflayıp sonra da konuştum.

10 KURUŞ/ TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin