Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"go."
xxx
kim hongjoong, komutan oh sehun'un yazdığı kısa mektubu okurken saat gece yarısını çoktan geçmişti. denizin gürültülü dalgaları yerini sükûnet dolu hafif dalgalara bırakmış, aurora'nın yelkenleri birkaç saat önce indirilmişti. böyle bir sessizlik içinde prens seonghwa ise kaşlarını hafifçe çatıp mektubun son satırlarını okuyan hongjoong'u izliyordu.
"prens seonghwa," dedi hongjoong, elindeki mektubu ikiye katlayıp kürkünün cebine koyarken. "sizin krallığınızın sularına girdik. artık ailenize ve donanmaya dönebilirsiniz."
seonghwa, tek kaşını kaldırdı ve gözlerine bakmamakta ısrar eden korsanı hafifçe süzdü. mektubu okuduktan sonra tamamen değişen bu auranın nedenini merak ediyordu.
"krallığıma geri dönmemi mi istiyorsun?" seonghwa, oldukça sakin bir ses tonuyla konuştu. açıkçası krallığa geri dönmek falan istemiyordu. diğer ruhu ve hongjoong'un öteki ruhu gayet iyi anlaşıyor gibiydiler fakat şu an konuştuğu kişiyle arası soğukmuş gibi hissediyordu.
"evet, artık burada kalmanız iyi değil." hongjoong, gözlerini zemindeki kırmızı-siyah işlenmiş kilimden çekti ve seonghwa'ya baktı. "krallık yolculuğumuz uzun sürdüğü için halk sizin taraf değiştirdiğinizi düşünmüş fakat öyle bir şey yok. bu yüzden bir an önce dönmelisiniz."
seonghwa'nın gözleri irileşti ve ağzı şaşkınlığını saklayamadan hafifçe açıldı. ciddi anlamda sadece bir hafta ortalıkta yoktu. hemen halkı onun hakkında kötü mü düşünmeye başlamıştı?
"insanlar nankördür prens seonghwa." hongjoong, derin bir iç çekti ve oturduğu sandalyeden kalkıp ayakta duran seonghwa'nın karşısına adımladı. "çok nankörler... özellikle donanma en nankörü."
siyah, hafif uzun saçlı prens, karşısında duran korsanın gözlerinin içine baktı. hongjoong'un gözleri hem intikam ateşiyle yanıyor hem de o ateşin üstünde hafif korku taneleri barındırıyordu. bu... aslında bir korsandan beklenmeyecek bir duyguydu.
"o mektup..." seonghwa'nın gözleri bu sefer hongjoong'un kürkünün cebinde duran katlanmış mektuba gitti. "içinde ne yazıyordu?"
"prens seonghwa, o kadar da önemli bir şey yazmıyordu..." hongjoong, hafifçe güldü. "sadece komutan sehun'un zırvalığı."
o mektubun içinde gerçekten de hongjoong'un dediği gibi boş tehditler olabilirdi, evet. fakat nedense seonghwa bu sözlere hiç inanmamıştı. nasıl oluyordu da hayatının aşkını kaybeden bir komutan, bir korsandan intikam almak için gelmiyordu?