Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"inception."
xxx
seonghwa, ağır yağmur damlaları, sararmış kalın kitaplar, karalanmış A4 kağıtları ve yoğun, kimsenin sevmediği, hastane kokusuyla beraber 24 saat geçirmişti. bu süreçte wooyoung'dan projesini tamamlaması için daha süresi olduğunu, normal üniversite hayatına hemen dönebileceğini öğrenmişti.
bu yüzden ilk başta doktoruna çalışmasında bir sorun olmadığını sormuş ve sonrasında genç doktordan olumlu yanıt alınca kendisini projesinin son kısmı için tamamen kitaplara vermişti.
tüm bu uzun ve gerçekçi rüyadan sonra yeniden normal hayatına dönmek zor olsa da elinden gelenin en iyisini yaparak sadece önündeki kitabın yedinci satırını okuyordu. satırları her okuduğunda, kim hongjoong'un ismi ne zaman geçse karnına kötü bir ağrı giriyor ve gözleri ister istemez yaşarıyordu.
sanki... sanki seonghwa ciddi anlamda bu adam tarafından lanetlenmiş gibi hissediyordu çünkü rüyasından uyandığından beri hâlâ hongjoong'un sözleri kulağında yankılanıyor, dokunuşlarının izi bedeninde kendisini oldukça belli ediyordu.
evet, gerçekten lanetlenmişti.
derince bir iç çekti. okuduğu satırda korsanın adı bir kere daha geçince sadece kitabı kenara bıraktı ve yatağında dikleşti. artık gerçekten yorgun hissediyordu. hayatına dönmek için adım attıkça rüyasında bıraktığı adam hâlâ onu rahatsız ediyordu.
"merhaba, seonghwa hyung. girebilir miyim?" kapının ne zaman aralandığının bile farkına varmayan genç çocuk, girenin kardeşinin sevgilisi olduğunu görünce hafifçe kafa salladı ve kendisini biraz gülmeye zorladı. "tabii girebilirsin, san, gel."
gamzeli çocuk girdiği kapıyı usulca kapatıp hemen tekli mavi koltuğa oturdu ve ellerini bacaklarının üstüne koyarak dik konumda oturdu.
"seonghwa hyung, sana bir şey sorabilir miyim...?" gelmesinin nedeni olan soruyu yöneltince, seonghwa da sanki bunu biliyormuşçasına kafa sallamış ve ondan yaşça küçük çocuğun konuşması için ona zaman tanımıştı.
san, önce elleriyle biraz oynadı. pek bir mimik sergilemeden öylece bekledi. sanki cümlelerini toparlamaya çalışıyormuş gibi görünüyordu.
"hyung, rüyanda ne gördün?"
oda san'ın cesaretini toplayıp sorduğu sorudan sonra sükûnet içine girdi. kimse bir süre konuşmadı. hatta seonghwa, bir an san'ın kendi kalp atışını duymasından bile korktu.