bes

19 0 0
                                    

nisan ölmeden önce yapılacaklar listesini hüzünle incelerken aklından pek bir şey geçirmiyordu. ölmüştü, salak listedeki hiçbir maddeye tik atamadan ölmüştü ve hatta şimdi dirildikten sonra bile hiçbirini yapmayacağından adı kadar emindi. bir dahaki ölüşüne kadar erteler dururdu. eğer şanslıysa bu sefer onu geri getiren olmazdı.

eve dönmüştü dönmesine ama kendini evinde hissetmiyordu. kendi odasında bir yabancıydı. gerçek değildi sanki. eski hayatı gerçek değildi; içinde vampirler, korsanlar ya da üç başlı köpekler olmayan hayatı gerçek değilmiş gibiydi. aslında sonsuz olan vampirlerin hayatı değildi belki de. asıl sonsuz olan sürekli tekrar eden birbirinin aynısı günlerdi, yani insanların hayatıydı. nisan bu döngünün içinde tıkılı kalmaktan korkuyordu. diğerleri gibi değildi, o bu şekilde uzun zaman yaşayamazdı. 27 kulübüne katılma hayalleri varken onu bile başaramazdı muhtemelen.

nisan aniden odanın kapısının açılmasıyla irkildi. "uyandın mı kızım?" bu, babasının uykulu sesiydi. nisan'ın iki gündür ela'da kaldığını sanıyorlardı. aslında nisan ölmüştü. gerçekten ölmüştü ve bu hiçbir şeyi değiştiremedi. kimse farkına bile varmadı. görünmez bir hayatı vardı ama en azından, eğer ölürse umursanacağını ummuştu şimdiye dek. bir cenazesi olsaydı mesela, kimler gelirdi? yalnız hissettiğinde kapısını çaldığı komşu teyze gelirdi, köpeği pablo gelirdi eğer yolu bulabilirse, önünden geçtiğinde selamlaştığı bakkal amca gelirdi belki, ve akrabalar gelirlerdi. ilgi odağı helvası olurdu kesinlikle, nisan değil. ağlayan tek kişi de komşu teyze olurdu. o da nisan ölerek kendisinin de öleceğini hatırlattığı için ağlardı, nisan öldüğü için değil. annesi ve babası bir haftalık ölüm izni için kafa patlatırlardı çünkü en iyi şekilde değerlendirmeleri gerekirdi bu tatili.

"geç kaldım." nisan aceleyle soluk verdi ve ayaklandı. camın önünde oturup sokaktan geçenleri izleme vakti gelmişti.

babası gözlerini kırpıştırarak nisan'ı izledi. neye geç kaldığını kesinlikle anlamamıştı. nisan da farkındaydı anlamadığının, ama uyku sersemliğine verdi. açıklamaya çalışacak kadar umrunda olmadı. babası kapayı yavaş yavaş kapatırken hâlâ kızının neye geç kalmış olabileceğini düşünüyordu. nisan okula geç kalmaktan bahsediyordu, çünkü günün cumartesi olduğunun farkında değildi o da. bu, sürekli yaşadıkları iletişim kopukluğuna sadece bir örnekti.

nisan camdan dışarı bakarken içten içe, onu bekleyen bir edward cullen görmenin hayalini kurmuyor değildi. sonuçta bella da ucubenin teki sayılırdı, hem beraber girdikleri ilk biyoloji dersinde edward, bella'nın ter kokusundan iğrenerek burnunu kapatmamış mıydı? en azından nisan kötü kokmuyordu ve nadiren de olsa komiklik yapabiliyordu. aklına kendisi hakkında başka iyi bir özellik gelmedi.

sokak her zamanki gibi cansızdı. can sıkıntısından, yere atılmış sigara izmaritlerini saymaya başladı nisan. onca ihtimal arasından yaşadığı hayatın bu olmuş olması iyice canını sıktı. hiç olmazsa bir sokak kedisi olsaydı, adım atarken bir sonrakini düşünmesine gerek olmazdı. her detayı düşünmekten hasta etmişti zihnini. kendi olmaktan yorgundu. hayatından uzaklaşmak istiyordu. kendinden kaçması imkansızdı ama bir süreliğine unutsa fena olmazdı. aklına metin'in babaannesi geldi, içi titredi. bunak kadına bir cenaze merasimi bile yapılmamıştı.

annesi iki koridor öteden duyulacağına emin bir şekilde bağırıyordu: "kahve demledim, mutfağa gelirken tütün ve makaronlarımı getir odamdan!" kahvaltı yerine kahve-sigara ikilisini tercih ediyordu yakut. melankolik bir sabah rutini vardı. eğer uykusunu iyi aldıysa kalktığında bir tütsü yakar, evi havalandırırdı. kötü kalkarsa yatağını bile toplamazdı ve bitirdiği kahve bardağını sehpadan kaldırıp mutfağa götürmezdi. bardak, altlığına yapışana kadar öylece birinin onu kaldırmasını beklerdi.

ÖLÜ GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin