sekiz

28 0 0
                                    

nisan çoğu zaman farkına bile varmadan da olsa, durmadan dudaklarıyla oynuyordu. kopardığı yer daha kabuk tutmadan aynı yeri defalarca tekrar tekrar yoluyordu. bu sefer, barın kenarına yasladığı kolu uyuşmuşken diğer eliyle dudağını koparınca canı tahmin ettiğinden daha fazla acımıştı. yakın zamanda kopardığını bile hatırlamıyordu. kan dudak-içine dolduğunda tuhaf bir ürperti hissetti. metin, daha az önce içtiği kanı ağzından güçbela temizlemelerinden sonra tekrar kan içinde kaldığı için nisan'ı azarlayarak dudağını mendille silmeye kalkıştı. mendil yumuşak ve ıslaktı, bastırıldığında canı yansa da nisan'ın hoşuna gitmişti verdiği his. kendi kanının sıcaklığı iyi hissettirdi belki. metin temizlemeye çalışırken daha çok kanamış, kan ağzının her yerine bulaşmıştı iyice. nisan'ın kanına karşı koymak metin için kolaydı ama o bile bunalmıştı artık. sonunda pes ederek elindeki mendili diğerlerinin yanına fırlattı.

burası çağın gerisinde olduğu için saati anlayabilmek için camdan dışarı bakmaları gerekiyordu. metin bordo renkli perdeyi kaldırıp aralığından baktı. sabah olmak üzereydi. bu demek oluyor ki nisan neredeyse iki gündür uyumamıştı. onlar yokmuş gibi etraftakilerle konuşan karan'a aldırış etmeden nisan'ı kolundan çekiştirdi. "gidelim hadi, ne olacaksa olsun." nisan başını salladı ve tabureden atladı. dudağından aşağı kayan kanla beraber çok acınası bir hale bürünmüştü. karan istifini bozmadı. kızın dudağındaki kanı kurutacak hali yoktu nasılsa, bu onun yapacağı şey değildi.

onlar gittikten sonra karan yalnız kaldı, ama yapayalnız değildi; aklındaki düşünceler bir an olsun onu yalnız başına bırakmıyordu. gözlerini oyarsa gördüklerini unutacakmış gibi, ellerini gözlerine götürdü, dakikalarca ovaladı. eğer korkak olmasaydı o saniyede çıkarırdı gözlerini yuvalarından. göreceği ne varsa görmüştü. fazlasını istemiyordu.

güneş doğmakta kararsız kalmıştı. boş ve karanlığın çöktüğü sokakta ilerlerken, nisan her gözünü kapadığında bir günün daha geçtiğini hissediyordu. başını göğe doğru kaldırıp içindeki sıkıntıyı boşaltmak için öflediğinde, dudağını yolduğu için ağzının içinde biriken bütün kan miğdesine indi. hem vampir değildi hem de kan içip duruyordu, hayat gerçekten bazen hiç adil değildi.

sokağın bir yere varacağı yoktu. evsiz olduklarını kabullenseler iyi olacaktı, hâlâ senkronize bir şekilde yürürlerken bu pek kolay değildi. nisan kazağın kollarını parmak uçlarına kadar çekti, üşümekten çok saklanmak ister gibi görünmüştü. aslında eve gidebilirlerdi, ama teklif etmek nisan'ın içinden gelmiyordu. evi bulacağı halden utanıyordu. en son nasıl bıraktığını hatırlamasa bile tahmin etmesi hiç de zor değildi.

biraz ileride yaşlı, muhtemelen evsiz, bir adam köpeğiyle birlikte bir karton parçasının üzerinde oturuyordu. üzerinde eskilikten küflenmiş küçük battaniyesi vardı. battaniye koca köpeğin kıçını kapamaya yetmemişti, kuyruğu ucundan çıkıyordu. "deden orada! meto, yanına gidelim hadi." metin sırf ayıp olmasın diye bu espriye bile güldü. bazen gerçekten fazla iyiydi, o kadar iyiydi ki insan nedenini sorgulamadan edemiyordu. kartonun yanına sırayla bağdaş kurduklarında adam başta tepki bile vermedi. boynunun derisi kalınlaşmış, neredeyse balık pulu gibi görünür vaziyete gelmişti; iri damarlarının rengi mosmordu. sanki biri kellesini kesip tekrar yerine bırakmıştı. adam o kadar güçsüz görünüyordu. "amca nasılsın, iyi misin?" metin sessizliği bozma amacıyla konuştu, aslında sonsuza kadar sessiz kalmaları bu soruyu sormasından daha iyi olurdu.

adam güldü, yüzü gülüyordu en azından. ama ağzından sadece hırıltılar çıkmıştı. tek bir dişi bile yoktu, damakları yara içindeydi. ağız kokusundan aç olduğu rahatlıkla anlaşılabilirdi. nisan, metin'e yiyecek bir şeyler bulmaları gerektiğini fısıldarken adamın bunu duymadığından emindi. doğrusu adam çoktan duymuştu. "evladım, ben açlık sanatçısıyım." önüne bakarak konuştu adam, başını onlara çevirmeden. konuşurken sesi daha netti. kurumuş dudakları, sararmış sakalları ve sakallarına karışan saçlarına baktı nisan. adamın dış görünüşü nisan'ın içini yansıtıyordu sanki. sonra bunu düşündüğü için kendine kızdı.

ÖLÜ GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin