on

24 0 0
                                    

nisan elleriyle ıslak toprağı eşeledi. bu toprağın altında yatıyor olması gerekirdi, mamafih şu anda tam üzerindeydi. bir süre kendi mezarının başında dikildikten sonra yere çökmüştü, paçalarının çamura bulanacak olmasını umursamadan. niyeyse içinde birazdan annesi çıkıp üstünü kirlettiği için kızacakmış gibi bir his vardı. mezarın yanında yükselen ağacın dallarından kırılmak üzere olanında bir karga oturuyordu, sivri gagası hafifçe aralıktı. sıradan bir karganın aksine gözleri koyu pembe renkliydi.

aynı ağacın gövdesine kaan yaslanmıştı. toz pembe hırkasının üstüne giydiği deri ceketin omuzları aşınmak üzereydi, yaslandığı ağacın kabuğu sert olmalıydı. kollarını karnında kavuşturmuştu ve yeri izliyordu. her şey çabucak olmuştu, sorgulamaya ya da anlam aramaya vakitleri olmamıştı. şimdi bu içinde kimin yattığı belli olmayan mezarın başında, ölmemiş olmaya üzülüyorlardı. karga ciyakladı, birkaç küçük şimşek çaktı. kaan yine birilerini yumruklamak istiyordu.

ağacın bir de kökleri vardı; toprağın altında ölülerle buluşan kökleri. yeterince derine inerse belki cehennemin dibine kadar sarkardı. kara kedi tam köklerin arasına yerleşmişti. nisan onu yanına çağırsa da oralı olmuyordu. patisini havaya kaldırıp kuvvetlice yaladı. öteki tarafa gidip gelmekten tüyleri seyrekleşmişti. kaan kediyi tanımıyordu ama zaten ona göre tüm siyah kediler şeytana hizmet ediyordu, öyle ya da böyle. nasıl yaptıklarının bir önemi yoktu. kedi büyük gözlerini olabildiğine açarak kaan'ı izledi. bir kedinin bakabileceğinden çok daha anlamlı bakıyordu.

nisan mezar taşına baktı. "nisan kabak" adı bir mezar taşına hiç yakışmıyordu. hadi adı neyse de, soyadı gerçek bir faciaydı. kaan'ın henüz dalga geçmemiş olması, gelecekte dalga geçeceği müthiş anın habercisiydi. doğum tarihini okumadan geçti. önemsizdi, doğdu da ne oldu. asıl kısım öldükten sonra başlayacaktı. doğrusu burada yazan ölüm tarihi de değersizdi çünkü yalandı, nisan öncesinde iki kez ölmüştü ancak yirmi beş nisan tarihinde anlaşılabilmişti. aslında ölümünün duyulma şekli de çok saçma ve anlamsızdı. nisan daha fazla düşünmek istemiyordu. beyni bu denli yoğun düşünceler arasında kalmaktan bir hayli sıkılmış olmalıydı ki sürekli aklı farklı taraflara kayıyordu. dalgınlıkla etraftaki mezar taşlarını inceledi. bir haftalık bir bebeğin mezar taşına çarptı gözü, tekrar düşüncelere dalmak üzereyken duyduğu yere düşme sesiyle irkildi.

bu, az önce sallanan dalda inatla oturan kargaydı; dal nihayetinde kırılmış ve kargayı düşürmüştü. işin tuhaf kısmı beyinsiz karganın yere çakılmış olması değil, çakıldığı anda yerine ezra'nın gelmiş olmasıydı. öteki deyişle, karga aslında ezra'ydı. yani ezra bir kargaydı, ya da değildi, herhalde karga olamazdı. o zaman diğer ve son ihtimal, vampirlerin yarasa olduğu gibi cadıların da karga olabilmesiydi. nisan aceleyle kalktığında şeytan karıştı, ayakları birbirine dolanarak gerisine doğru düştü. kaan'ın tek tepkisi gözlerini devirmek olmuştu.

ama bu ağacın, bir de arkası vardı. tanıdık olmayan birinin parmak uçları vardı ağacın arka gövdesinde, meraklı gözlerle olanı biteni izleyen birinin parmak uçlarıydı bunlar. saçları uzundu ama omzundan aşağı kadar gelmemişti henüz. yüzü tombul gibiydi belki ama aynı zamanda kemikliydi de. kalın bir boynu vardı, uzun bir burnu. yeni ölenlerin gömüldüğü mezar elbet ziyaretçisiz kalmazdı ancak bu meraklı gözlerin sahibi kesinlikle bir ölümlü değildi.

✂️✂️✂️

ezra'yı çapraz sorguya aldıktan sonra öğrendiklerine göre bütün yaşananlar aslında o'nun eseriydi; nisan en son görüldüğünde kendi evindeydi, bunu daha yeni fark etmişti, yani yanan apartmanın yakınlarında görünen tek kişi ela olmalıydı, hikayenin kalan tutarsız kısımlarından bahsetmeye bile gerek yoktu. hikaye, söylediği yalanları unutup üstüne yenilerini ekleyen birinin saçmalıklarına benziyordu. işin içinde bir kahpelik olduğu aşikardı ama kimse bunun bir karga olacağını, yani ezra olacağını tahmin edememişti.

ÖLÜ GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin