on bir

31 0 0
                                    

gece vakti, hiçbir yer tam anlamıyla terk edilmiş sayılmazdı. kimsesiz addledilen ruhlar kendine yer ararken, buralara, sıradan gözlerin boş saydığı her köşeye doluşurlardı; sahipsiz gölgelerin arkalarına saklanırlardı. nisan sapından tuttuğu maskeyi sallaya sallaya ışığa doğru yürüyordu, henüz kaybolduğunu kendine itiraf etmemişti. aklında sadece morgtaki ölü kokudan kurtulmak için bir maske bulmak vardı, maskeyi bulduktan sonrasını hiç düşünmemişti. her zamanki ahmaklıklarından biriydi. akılsız başının cezasını bütün vücudu çekiyordu şimdi. fazlasıyla uykusu da vardı ayrıca. ona göre heyecan verici birkaç şey yaşanınca, ne kadar uykusu olduğunu bütünüyle unutmuştu. bileğinin içiyle gözünü ovaladı. maske parmak ucuna kadar kaymıştı, düşmesinden korkmasına rağmen tutmaya çalışmadı. parmağını yukarı doğru çok az kaldırabilmesi dakikalarını aldı.

hastanenin koridoru uzun ve genişti, tavanda asılı üç ışıktan ikisi bozuktu ve derinlerden garip iniltiler duyuluyordu. "uyudum mu lan acaba, rüyada mıyım şu an?" nisan kendine sordu. nereye gittiğini bilmeden yürümeye devam etti. sonu istediği gibi çıkmayınca da kesin sinirlenirdi, boku başkalarına atardı.

biraz ilerisinde gördüğü silüetin peşine takıldı. vardığı odanın kapısı sonuna kadar açıktı. adını koyamadığı bir şeyler onu içeri davet ediyordu, ya da nisan aptallığı yüzünden başına gelenlere mistik bir hava katmak için bunların hepsini götünden uydurmuştu. yer ıslak ayak izleriyle kaplıydı. hastane yataklarından biri fazlasıyla dağınıktı, bir hasta az önce üzerinden kalkmış gibiydi aynı. nisan sonunda onu bu odaya getiren asıl şeyin uykusu olduğunu kabullendi ve kendini diğerine nazaran daha düzgün duran yatağa bıraktı. üstünde nesli tükenmiş bütün hastalıklardan birer parça bulunduran çarşafı çekiştirdi, dizlerine kadar örtündü. son ölüşünden beri uyumamıştı.

🕸🕸🕸

mayıs'ın parçalara ayrılmış bedeni, yapboz gibi bütünleştirilmiş halde ölü yıkama sehpasında duruyordu. kestane rengi saçları ölümünden sonra kendini tamamen salmış ve kafasından ayrılmıştı; buna dökülmek denemezdi çünkü derisine bağlı bir tel bile saçı kalmamıştı. küçük yüzü solgundu, dudakları aşağı bakıyordu. sivri dişleri tamamen damaklarının içine çekilmişti. kalbi yerinde yoktu, volkan bile bunu ancak parçaları gömüldüğü yerden çıkardıklarında fark edebilmişti. öfkesi nefrete büründü, zaten sınırları çoktan aştığı için daha fazla öfkelenmesi mümkün değildi. yumruğunu sıkmaktan avcunun içine geçirdiği tırnakları, birkaç parça etini koparıp yere düşürdü.

"köpeklerden birinin kalbini söksek kıza taksak, meleze evrilir mi?" kaan, ezra'nın saçlarını boynundan çekti ve eğildiği yerden fısıldadı. ezra hızla arkasını döndüğünde aralarında hiç mesafe kalmadı. "bunu sakın sesli söyleme," sonra kaan'ı gövdesinden ittirdi ve sehpanın öteki tarafına yürüdü, "rezil olursun."

parmak uçlarında gezinirken bu sefer herkesin duyabileceği bir tonda konuştu. "izin verirseniz, meto'yu tekrar kendime bağlarım ve ihtiyacımız olanlara hiç yorulmadan ulaşma şansımız olur," konuşurken onay beklemekten ziyade haber verir gibiydi. bir şekilde herkesin ona katılacağından emindi. volkan metin'i tanımıyordu, yine de cadılar doğuştan can düşmanıyken karşısındaki vampir kim olursa olsun daha kıymetliydi. "sana nasıl güveniriz? düpedüz manyaksın sen!" kaan, volkan'ın telaşını alaya alarak güldü. hatta mayıs'ın sol koluna havada taklalar attırarak gülmeye devam etti. volkan sonunda onu durdurmak için bir hamle yaptığında, saniyeler içinde kendini kaan'ın kolları arasında can çekişirken buldu. kaan onu boynundan, neredeyse tavana değecek şekilde havada tutmuştu. "bir daha dokunmayı bırak, aklından bile geçirirsen mayıs'ın boş göğüs kafesini senin boklu kalbin doldurur." sözü bittiği gibi parmaklarını gevşetti ve volkan aynı anda yere yapıştı. neyse ki önüne düşen saçları yüzündeki utancı gizliyordu.

ÖLÜ GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin