Kendinizi güvende hissettiğiniz yer sizin evinizdir. Evinizin içinde anlar yaşarsınız. Gülersiniz, uyursunuz, yemek yersiniz ve fark etmeden her şeyinizi evinizle paylaşırsınız. Benim şu anda evim, iki kolun arasındaydı. Bazen evler dört duvar arası olmaz.Göz kapaklarım ağrıyarak açıldığında kendi evimin tavanını göremedim. Her zaman gözlerimi açtığım o yerde değildim. Sonra burnuma beni titretecek kadar keskin bir koku geldi. Hemen doğruldum ve etrafıma baktım. Grinin tonlarında ihtişamlı bir odadaydım. Kare şeklinde iki kişilik bir yatakta uyanmıştım ve işin en kötüsü, üzerimde elbisem yoktu.
Gözlerim korkuyla doldu. Yataktan ayaklarımı sarkıttım ve kalktım.
İstemsizce her şeyi inceliyordum. Neredeydim? Neden korkmuyordum? Güvende hissetmem gereken bir yerde olmadığım çok açıktı. Burnuma gelen sert koku. Vanilya parfüm kokusuydu. Hiç bir parfüm sizi bu kadar iyi hissettiremezdi
Adım sesleri yankılandı. Benim korkmama fırsat kalmadan önümdeki kapı açıldı. Karşılaştığım gözlere bakakaldım.
Jisoo'nun kömür gözleri ışık yayarken ben irkildim. Gözlerinden gözlerimi ayırdım ve elindeki tepsiye baktım. Sandviç, meyve suyu ve meyveler. Benim için kahvaltı mı hazırlamıştı?
"Uyanmışsın, daha iyi misin Jennie?"
Elindeki tepsiyi büyük çalışma masasına koydu ve aramızda tehlikeli bir mesafe bıraktı. Vücudum hafifleşirken başımı sallamakla yetindim. Elini anlama götürdü. O narin eller benim yüzümde dans ediyordu. Aldığı sonuçtan memnun olarak odadan çıktı. Kısa bir süre sonra sandalye ile geldi. Çalışma masasındaki sandalye ile iki sandalyemiz olmuştu.
"Ne olduğunu merak ettiğini biliyorum. Kahvaltı yaparken konuşalım mı?"
Yine başımı salladım ve isteği üzerine masaya geçtim. Dudaklarının arasından dün akşamı duymak istiyordum.
Zeytine uzandı ve konuşmaya başladı. "Dün akşam mücevher elbise sunulurken manken daha tam turunu tamamlayamadan senin rengin soldu. Sana seslendim ama duymadın. Sarsmayı denedim ama yinede etki etmedi. En sonunda masaya tutunamadan düştün. Geceleyin Rose ile seni buraya getirip doktoru çağırdık. Rose senin üzerini değiştirdi. Doktorda stresten olduğunu söyledi. O kadar korktum ki sana bir şey olacak diy- Ee yani sen neye streslendin Jennie?"
Çataldaki zeytini hızla ağzına götürüp cevabımı bekledi. Ne diyebilirdim ki?
Yalanlarımı raftan kaldırıp sıralamaya başladım."Paparazzilerden tedirgin oldum açıkçası. Ve ben kapalı alanda çok fazla kalamıyorum maalesef."
Tabiki doğru değildi ama söyleyebilecek çok fazla şeyim yoktu. İkimizde sessizce kahvaltı ederken aklıma bir düşünce düştü.
"Jisoo benim raporum var mı? İşe gidebilecek kadar kendimi iyi hissetmiyorum."
Gerçekten de işe gidemezdim. Göz kapaklarım bile yeteri kadar ağrıyordu.
"Aslında bu gün ikimiz içinde izin aldım. Evimde vakit geçiririz diye düşündüm."
Dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım. Onun evinde mi kalacaktım? İyi de yeteri kadar zahmet vermiştim zaten.
"Ama ben kendi evimde kalsam daha iyi olmaz mı? Teşekkür ederim zahmet ettin ama ben en iyisi evime gideyim"
"Gitme"Dedi en güzel ses tonuyla. Bense sadece baktım. Gitmemem için bir sebep yoktu. Ama sanırım kalmam için çok sebep vardı.Jisoonun istemesi en yeterli sebepti
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hopeless case/Jensoo
FanficKim Jennie çalıştığı Yeon şirketinde Bayan Hwasa'nın gizli silah olarak gönderdiği rakip şirkete gider. Kim Jisoo'yu alt etmek için gitmiştir ama gözlerinin bakarken yanacağı bir çift kömür gözler vardır. İhanet, umutsuz vaka, aşk ve smut.