6|Geçmiş

110 10 2
                                    

Herkesin terk ettiği gerçek aşk ile şimdi olamadığımız kadar baş başayız

Bak anne. Artık yağmura baktığımda seni hatırlamıyorum.
Duygusal yanımı açmak her zaman çok zordu.
O günden sonra, Kim Jisoo ile yağmurda yürüdükten sonra ilk defa saçmalamaktan korkmadım.

Bana o kömür gözleri ile baktı. "İyi misin? İstersen seni evine bırakabilirim" dedi. Hayır artık yağmurdan kaçmak istemiyordum. Şu anda bile saçlarımı ıslatıp varlığını unutturmayan yağmurdan kaçmayacaktım. Ona hayır anlamında başımı salladım. Saçlarım kıvır kıvır olmuş alnımda yer edinmişlerdi. "Gitmek istemiyorum, yürümek istiyorum" dedim. Bana gülümsedi ama elini çekmedi. Şirketin biraz yakınında bir pastane vardı ve yolunun üzerinde bir sahil. Elimle sahil tabelasını işaret ettim. "Sahile gitsek çok güzel olmaz mı" dedim kabul etmesi isteğiyle. En çok sevdiğim yere Kim Jisooyu götürmek istiyordum. Ayaklarımı kanatana kadar koşuşturduğum ama yinede sevdiğim yere..

Flashback
Küçük jennie annesi ile birlikte en zevk aldığı yere gelmişti. Ayaklarının altında deniz vardı. Küçük kız denizi çok seviyordu. Annesi ise o kadar sevmezdi.
"Deniz insanları öldürür Jennie" derdi annesi küçük kıza. Ona hiçbir zaman denize güvenmemeyi öğretmişti. Deniz onun ayağını keser, yüz üstü bırakır ve sevdiklerimizi ellerimizden akıntı ile alırdı. Nafile. Küçük kız denizi çok seviyordu işte. Ne zaman çaresiz hissetse kendini denizin sesini dinlemek isterken buluyordu. Kum taneciklerinin ayaklarını yakmasını bile seviyordu. Denizi her haliyle seviyordu küçük kız. O günde yine onun ısrarı ile denize gelmişlerdi. Jennie annesinin oturduğu yerin biraz ötesinde kumların üzerinde oynuyordu. Deniz sakindi. Tamda jennie'nin denizi dinlerken huzur bulduğu zamanlardı. Anlık bir şeyler oldu bu huzuru bozan. Yağmur yağmaya başladı. Küçük jennie ellerini kocaman açtı ve koşuşturmaya başladı. Ayaklarında terlik yoktu. Kum taneleri hızla ayağına batıyor ve onu kesiyordu ama işte küçük kız. Denizi her haliyle kabul ediyordu.
Annesi bir anda Jennienin yanına geldi. Ona onu çok sevdiğini ve hiçbir zaman denize güvenmemesini hatırlattı.
"Jennie, insanlar bazen her şeyden çok sıkılırlar. Artık onlar için ellerine baktıklarında hiçbir şeyleri yoksa gitme zamanı gelmiş demektir. Ben seni hep çok sevdim güzel kızım. Hepte seveceğim ancak zamanım geldi. Senden hiç bir zaman sıkılmadım jennie. Ben hayatımdan sıkıldım" demişti annesi jennieye. Küçük kızın dudaklarından annesinin kırık kalbini parçalayacak boğuk bir söylenti çıktı. "Senin hayatın ben değil miyim anne?" Kadın ağlamaya başladı.

Deniz bir kaçış yöntemi midir?
Jennienin annesi için öyledir.

Jennienin yanına bir kadın geldi. O kadın jennie'yi aldı. Jennie kadını tanımıyordu. Kadın güzeldi. Simsiyah beline kadar uzanan saçları, koyu bir teni ve yüzünde biraz makyajla hoş birine benziyordu. Lakin kadın ağlıyordu. Jennienin annesine bakarak. Kadın jenniye sarıldı onu halasına götüreceğini söyledi ve jennie de annesini orada bırakarak onun arabasına bindi. Kadın yol boyunca ağladı. Kısa bir yoldan sonra geldiler. Halasına geldiğinde halası ona sarıldı. Kadın ise ağlamaya devam etti. Küçük kız hiçbir şey anlamıyordu lakin anladığında o günden ve o gün olan her şeyden nefret edecekti.
Ama küçük kız Denizden nefret edemezdi ki.
Yağmurdan nefret etti.
Flashback sonu
(Maalesef 3. Ağızdan oldu ve tam olmadı ama amacım geçmişi araya sıkıştırmaktı)

Ben burukça gülümsedim. Yağmurlu bir havada denize gitmek. Hoş değildi ama olsun. Bende hoş değildim zaten. Jisoo bana gülümsedi. Güzel bir gülümseme. Arabamın anahtarını çıkaracak Jisoo elini yumruk yapıp işaret parmağını kaldırdı. Dur demek istiyordu
"Madem seni ben davet ettim, benim arabamla gideceğiz. Arabana binmen için seni geri bırakırım" demişti. "Teşekkür ederim bayan Jisoo." Dedim kısık bir sesle. Onun dudaklarından ise bir mırıltı çıktı. "Jisoo desen ne olacak sanki" dediğinde kaşlarımı çattım. O ise hızla gözlerime bakıp anahtarını çıkardı. Yağmur her saniye tenimi yakıyor, onun üzerine yürüdüğüm için beni azarlıyormuş gibi yağıyordu.
Her yağmur yağdığında annem ağlıyordu.
Arabasına binmek için kaldırımlara gittiğimizde siyah asil bir lamborgini ile karşılaştık. Acaba Kim Jisoonun içi de bu kadar karanlık mıydı? Onu gördüğümden beri sadece siyahtı. Benim için kapıyı açtığında ne yapamayacağımı bilmeyerek kafamı eğip ön koltuğa geçtim. Biner binmez niye arkaya geçmedim ki diye düşünmüştüm. Gerçekten yanında oturmaktan tedirgin olmuştum. Oda arabanın etrafında dolanıp direksiyona geçti. Arabayı çalıştırdığında gözlerimiz buluştu.
"Islanmışsın"
Sende
Üzerime baktım. Yağmurdan o kadar uzun süredir etkilenmiyordum ki beni yakmasından başka bir şey hissettirmiyordu. Jisoo ise bana öyle bakıyordu ki. Sanki yandığımı hissediyor ama nasıl söndüreceğini bilmiyordu.
"Bir şey olmaz. Ben eve gidince hallederim" diyerek güven vermeye çalıştım. Bana tereddüt ile bakıyordu.
Bakmasana bana öyle
-
20 dakika sonra sahile gelebilmiştik. Yağmur durmamıştı bu yüzden biraz moralim bozuktu ama bunu ben istemiştim zaten. Uzun ince merdivene bakarken kendimi görüyordum. Vücudum bu merdiven kadar inceydi. Çelimsizdim ayaktaydım ama ayakta olduğumu hissetmiyordum. Soğuk zemine basan ayaklarım bacaklarıma uzanıyor, el parmaklarımdan saçlarıma kadar hissettiriyordu eksikliğini. Beraber kumlardan geçerek denizin tam karşısına oturduk. Denizle konuşmayı istiyordum. Onunla sadece onunla olmak istiyordum. Annemi alsada kızamıyordum ona. Çok seviyordum işte her haliyle.
"Jennie sen iyi değilsin Bulutlar ağladığı için mi bu kadar boğuyor seni gök yüzü?" Dedi Jisoo aniden. Bulutlar ağlamıyor, ben ağlıyorum. Beklenmedik bu cümlelerle Jisoo dudaklarını hafifçe büzüp bana bakarken ister istemez gülümsedim. Bulutlar benim için ağlıyordur belki, ha?

hopeless case/JensooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin