11| sei dolorosamente bella

80 6 1
                                    

Beni ısıtmaya yetecek kadar kömür gözlerin var mı?

Yüreğimdeki şimşek beni sarsmaya yetecek kadar hızlı çarparken ben asla hareket edemiyordum. Kendimi soyutlamıştım. Hiç bir şey görmek istemiyordum. Sadece, sadece ekranda baktığım keten çiçeklerine bakarken gözlerim gerçekleri görüyordu.

Tanrı size 2 gözden fazlasını verir. Hayattaki incelikleri görebilmeniz için. Benim gözlerimin görebildiğimin dışında o kadar güzel olan tek bir şey vardı. Kim Jisoo.

Onun yanındayken annemi bile düşünmüyordum. Ve sanırım bu bana iyi geldiğinin göstergesiydi. Bayan Hwasa beni buraya Wife şirketinin tabutunun altında yatan sırları çıkarmam için göndermişti ama ben kendime kendimi kanıtlayamamıştım. Bellide sadece hayal kırıklığıydım. Kendim için bile

Bu gün cumartesi. Ben evimde otururken çakan şimşeklerin sadece yüreğimde olmadığını anladım; yağmur yağıyordu. Yine.

Cama bakarken gözlerimden nasıl duygular geçiyordu bilmiyordum ama bir an bir çok şey karardı. Olanlar yetmezmiş gibi birde yağmur katlanınca şurada bayılmak istedim. Yağmur benim kalbimi adeta hançerle ikiye ayırınca yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirdim. Alışmam gerekiyordu ama alışamıyordum işte.

Saatler, dakikalar, saniyeler geçti. Zaman çok çabuk akıp gitti ama küçük jennie'nin umutları gitmedi.

Sonra
Jennie
Kendi umutları tarafından
Defalarca
Öldürüldü.

Kumandaya uzanıp televizyonu açtım. Bu gün şirketle ilgili tek bir kelime bile duymak istemediğim için haber kanallarından uzak duruyordum. Yemek tarifleri olan bir program açıldığında sıkılacağım bile bile izlemeye başladım. Yarışma programı gibi bir şeydi.

Alık alık televizyona bakarken yağmur seslerini kısmen kesen bir şey oldu. Kapım çaldı. Yerimden doğrulup kapıya giderken delikten bakmadığım için pişman olacağım bir hareket yapıp kapıyı açtım. Karşımda duran beden ile bir an gözlerimi kırpmayı bile unuttum. Jisoo saçları ıslanmış, elleriyle uzun montunu sarmalamaya çalışırken karşımda hafiften titriyordu.

O an onu görünce yemin ederim kalbim ısındı. Hiç görmediğim güzel gözlerine bakarken konuşmam gerektiğini hissettim.

"Jisoo?"

Karşımda titrerken nasıl sakin kalabilirdim? Sanki kalmama gerek yoktu ki

"Ah Jennie. Şey ben buradan geçiy- neyse yalan söylemeyeceğim. Seni görmek için geldim."

Utanarak ettiği itiraf gülümsememe sebep oldu. Hiç bir şey demedim ama geçmesi için bedenimi kenara çektim. Paytak paytak içeri geçtiğinde evimi izlemesine izin verdim. Hala inanamıyordum, Jisoo buradaydı.

"Yağmurdan hoşlanmıyordun ya, o yüzden seni görmek istedim."

Yağmurdan neden hoşlanmadığımı bilmiyordu ama ne olursa olsun gelmişti. Normalde şu anda evde işini yapması gerekiyordu.

"Peki ya işin?" Diye sordum.
"Bıraktım. İşimi bıraktım ve sana geldim."

Eğer biraz daha konuşursak bayılacağımı bildiğimden sıcak çikolata yapmak için mutfağıma yöneldim. Sütü kaynattıktan sonra paketi bardaklara döküp hızla karıştırdım.

Jisoo buraya gelmişti ve o geldiği an benim ona ne kadar ihtiyacım olduğunu anladım. Bir yandan da bayan Hwasayı düşünüyordum. Nayeonla olan iletişimimden sonra bana bir şey yapmaması bir mucizeydi. Ama biliyordum. Bir şeyler olacaktı.

Bardakları elime alıp salona gittim. Koltukta oturan Jisoo ile gözlerimiz buluştu. Koltuğa yerleşip sıcak çikolatayı önüne yerleştirdim.

"Teşekkür ederim"
Başımı hızla salladım.
"Bir şey söylemeyecek misin? Ne kadar da küstah bir hanımefendisiniz."

Gözlerim korkuyla ona döndüğünde kahkaha atıyordu. Şaka olduğunu anladığımda rahatlamıştım. Dediği doğruydu. Pervasız bir şapşaldım.

"Rica ederim. Beni affet. Seninle konuşurken bir garip hissediyorum. Dilim sözcük bulamıyor."

Jisoo'nun dudakları kıvrıldı. Onu mutlu görmek benide mutlu ettiği için gülümsedim. Çok güzel bir andaydık ve nedense bu anın bozulmasını istemiyordum.

"sei dolorosamente bella, Jennie."

Konuştuğumuz dilden farklı bir dilde cümleler işitince şaşkınlıkla ona döndüm. Ne dediğini veya hangi dil olduğunu anlamamıştım.

"Ne dedin sen şimdi?"

Kıkırdama sesleri kulağımı doldurdu. Onu azarlar gibi konuşmuştum ama alınmışa benzemiyordu.

"Ben gidince anlamına bak. Şu an değil ben gidince."

İçeceğini yudumlarken sıkı sıkı tembihledi.

                                                                       ———

Dakikalar geçti. Jisoo gitmişti ve ben küçük bir kiz çocuğu gibi o giderken duygulanmıştım. Şirkette görüşeceğimizi tembih ederek gitmişti. Hızlı adımlarla telefonumu almaya gittim. Çeviriden dediği kelimenin anlamına baktım.

sei dolorosamente bella
Acı verecek kadar güzelsin/İtalyanca
...

hopeless case/JensooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin