Yemek masasında herkes kendi halinde önündeki ile ilgilenirken Ariya hâlâ üstündeki çekingenliği atamamıştı. Sabahta az yemişti şimdi çok aç hissediyordu kendini, biri görür diye mutfakta da yememişti. Eli varmıyordu ki yemeğe uzansın.
Agir Ağa ile Hacer Hanım bir ahbapları onları davet edince oraya gitmişlerdi akşam yemeğine. Masada yalnızca kayınları, görümcesi ve kocası oturuyordu.
Şu masa işine de alışamamıştı. Suyu mu çıkmıştı yer sofrasının? Rahat oturamuyordu alışkın değil diye.
Şirvan karısının iştahsızlıktan yemediğini düşünüp umursamamıştı bile. Yoksa evinde bulamayacağı yemekleri niye yemesin? Elif "Yenge yemekleri beğenmedin yoksa?" diyince aklına kurt düştü ve sertçe lafa atlamadan duramadı.
"Kendi evinde kuru ekmekten başka ne gördü de burayı beğenmemiş?" Yemeğe burun kıvırdığını sanıyordu karısının şimdi.
Ariya yutkunamadı bir süre boğazında kalan yumru ile. Gözlerine yaşlar batınca elleri titremeye başladı tıpkı bir çocuk gibi dudakları da titrerken kocasına bakıyordu.
"Yok... ben yiyorum." Eline kaşığı alıp çorbadan yudumladı, zoraki yaptığı için elleri titriyordu, dudaklarından üstüne dökülmüştü çorba.
Şirvan tiksinti ile baktı karısının adap bilmeyen haline. "Kalk sofradan, yemek yemeyi de mi bilmezsin kadın!" Korku ile kalakaldı kaşık elinden düşerken. Ariya artık alenen ağlıyordu.
Miran yengesinin çaresiz, ürkek, utanmış, haline içi giderek baktı. Ağabeyi nasıl incitebiliyordu böyle masum bir karısı varken?
"Ağabey, korkutma kızı..." Mizgin bile içi acıyarak ağabeyini sakinleştirmek istemişti. "Karışmayın lan!" Elif bir şey diyemiyordu Şirvan ağabeyine, sinirlenmişti fakat elinden gelecek bir şey yoktu. Miran ile Mizgin olsa kafalarını ütülerdi ama Şirvan Ağabeyi sesini çıkarsa canına okurdu onun.
Ariya utanarak yerinden kalktı, kimsenin yüzüne bakamıyordu, rezil olmuştu. Hüngür hüngür ağlıyordu şimdi. O kimdi ki zenginin sofrasına oturuyordu? Adımları onu konağın içine sürüklerken oldukça hızlı yanlarından ayrılmak istiyordu.
Sarsıla sarsıla girdiği odanın tahta kapısının arkasına yaslanıp içi sökülecekmiş gibi bağıra bağıra ağladı, canı yanıyordu, gururu paramparça idi.
Keşke dedi...
Keşke anam için bile olsa bu zalimi kabul etmeseydim!
Acıyordu kendine.
Elif yengesinin ardından kalkacaktı fakat Şirvan "Otur yemeğini ye!" diye onu da payladı. El mecbur oturdu ama aklı incinen yengesindeydi. Ne bir lokma yiyebildi ne sesi çıktı sofrada.
Ağabeyi o kızın ahını aldıkça iflah olmazdı. Nasılda düşünmeden, gözünün içine bakan, küçücük kızı kırıyordu öyle!
"Ağabey, git bak istersen..." Şirvan içtiği suyun bardağını masaya vurup "İşinize bakın!" dedi Miran'a karşılık. Karısının duygusal sömürü ile onu sindirmesine izin vermeyecekti. İki gözyaşına kanacak adam da değildi.
Ağa karısı idi o artık.
Alışacak, öğrenecek, kendini küçük duruma düşürmeden her şeye uyum sağlayacaktıHer hareketine, giyimine, yemesine, içmesine dikkat etmek zorundaydı. Şirvan'ın karısı bu dediklerinde, adam gururlanmalıydı.
Utandırmamalıydı onu.
Gerçi karısından pek beklentisi yoktu. Cahil, ufak tefek, sulu gözlü bir kadındı. Gözünde bir değeri yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Bebek Özleminde
RomanceEski bir köy kurgusudur. İnsanların bilinçsiz ve cahil olduğu "dönem" kurgusu olduğunu unutmadan okumanızı rica ediyorum. Bu bir kitap, gerçek hayata dair, geçmişe dair içinde yüzlerce düşünce barındıran. Yazılanlar 'yazarın' düşüncesi değildir, içi...