The Words I Couldn't Say To You/4

43 6 5
                                    

Yuta

Sandalyede oturmuş telefonumla uğraşırken süratle açılan kapıya çevirdim gözlerimi. Doktor Jung zannetmiştim ancak gelen Donghyuck'tu, halbuki her doktora gelişimde yanımda olmak zorunda olmadığını belki bin defa söylemiştim ona. İnatçıydı biraz...
Yaklaşıp hemen karşımda olan sandalyeye oturdu.
''Çıkmadı mı daha sonuçlar?''
''Çıksa kapıdan giren sen değil Jaehyun hyung olurdu.''
Gözlerini devirdiğinde gülmüştüm hafifçe. Mark gittikten sonra bende hazırlanıp hastaneye gelmiştim ve rutin testlerimi yaptırmıştım. Ameliyat yakın olduğundan değerlerimi sık sık kontrol ettirmem gerekiyordu. Bu aralar bir değişme olduğunu sanmıyordum ama yine de tedbiri elden bırakmamak lazımdı.
Donghyuck ortamın sessizliğine daha fazla dayanamayıp lafa girmişti yeniden.
''Gece Mark'la mı kaldın?''
''Hım, çok sarhoştu o yüzden tek seçenekti diyebilirim.''
Lele söylemiş olmalıydı, dün gece haberleşmiştik onunla.
''Bir şeyler oldu sanırım, ruh halin karmaşıkmış gibi hissediyorum. Benden kaçmaz.''
''Çok şey oldu da, oldu da ne işimize yarayacak diyorum işte...''
Bana aşık olması ne değiştirirdi ki? O kelimeleri söylemesi sevinmekten ziyade daha çok canımı yakmıştı. Ben ola ki işler ters giderse beni zaten sevmeyen birini bırakmış olacaktım, dün gece itibariyle bütün planım mahvolmuştu. Beni o kadar seviyorsa gittiğimde kim bilir neler hissedecekti? Ve Mark hep saklamasına rağmen özünde çok kırılgan biriydi, ona acı vermekten deli gibi korkuyordum...
''Düşündüğüm şey olduğunu söyleme.''
''Aşıkmış bana, çok aşıkmış hem de.''
Gözlerim dolmuş neredeyse taşmak üzereydi. Devam ettim sözlerime.
''Bana söylediklerini hatırlamıyor ama ben biliyorum artık. Şimdi gitmek daha zor Donghyuck, şimdi ben gittiğimde onun ne denli üzüleceğini bilmek çok zor.''
Hyuck elime uzanıp sıkıca kavramıştı.
''Ağlama sakın. Biraz da iyi yandan düşünelim, Almanya'dan döndüğümüzde Mark'la senin önünde bir engel kalmayacak. Hım?''
''Dönebilirsem tabi.''
''Neden dönemeyecekmişsin?''
Odaya giren doktor Jaehyun söylemişti bunu. O yerine geçerken bende kendimi toparlamıştım biraz. Bakışlarını sertçe üzerime diktiğini hissedebiliyordum yine de.
''Ben sana kendini strese sokacak, üzecek şeyler yapma demedim mi?''
Usulca kafamı sallamaktan başka yapabilecek bir şeyim yoktu. Jaehyun hyung iyi bir doktordu ve benimle çok fazla ilgilenmişti. Onu, daha doğrusu etrafımdaki bu insanların hiçbirini hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum. Gülümseyip onlara baktım.
''Bakın iyiyim şimdi.''
''İyi olmalısın Yuta, ameliyata az kaldığını unutma. Rakamsal değerlerin kadar psikolojik savaşında önemli bizim için.''
Haklıydı, kalp krizi geçirmem bir stres anına bakardı. Donghyuck ayaklanıp doktor Jeong'un yanına gitmiş, bilgisayar ekranına bakmıştı.
''Test sonuçlarına bende bakabilirim sanırım hyung.''
''Sonuçlar güzel ama bakmazsan için rahat etmez senin.''
Kısaca kıkırdamıştım. Donghyuck tıp fakültesi öğrencisiydi ve Jaehyun hyung incelemiş olsa dahi her teste her rapora bir kez daha bakar, tuhaf bir bulguya rastlarsa mutlaka eşelerdi. Onun bu yönünü seviyordum.
''Kreatin kinaz ve troponin değerlerin halen ameliyat için uygun. Kardiyogramda sorunsuz görünüyor. Kalan zamanda da bu değerleri korursan harika bir ameliyat geçireceğine eminim.''
''Evet Donghyuck teşekkür ederim söyleyeceklerimi söylediğin için.''
''Ne demek hyung lafı bile olmaz. Meslektaş sayılırız sonuçta.''
''O kadar hevesliysen bir ara bir nöbetimi sana devredeyim.''
Sırıtıp ''o zaman ben yerime döneyim'' demiş ve geçip yeniden kendi sandalyesine oturmuştu Donghyuck. Değerlerimin beklediğimiz gibi çıkması beni rahatlatmıştı az da olsa. Jaehyun hyung bakışlarını bana çevirdi.
''Küçük doktor adayımızın dediği gibi şimdilik her şey yolunda Yuta. Bu değerleri koruyabilmemiz için hem ilaçlarına aksatmadan devam etmen hem de beslenmene dikkat etmen gerekiyor. Ayrıca aşırı duygulardan da olabildiğince uzak durmalısın. Bu süreçle baş etmenin kolay olmadığının başından beri farkındasın, eğer istersen psikolojik destek fikrimiz halen geçerli.''
Mark'la olan mevzum dışında kendimi her ihtimale hazırlamıştım aslında. Bir tek onunla ilgili konular söz konusu olunca boşluğa düştüğümü hissediyordum. Sessiz kalışımdan ne düşündüğümü anlayan küçüğüm girmişti lafa.
''Şu Mark meselesini halletsek hiçbir derdi kalmayacak aslında Jaehyun hyung.''
''Anlaşıldı.''
Derin bir iç çekip bana bakmıştı. Mevzuyu biliyordu ve beni nasıl etkilediğini de.
''Sana tavsiyem Yuta eğer gideceğin için pişmanlık duyuyorsan ameliyattan önce onunla güzelce vakit geçir. Bunu doktorun olarak değil seni önemseyen bir hyung'un olarak söylüyorum. Ona umut vermeni söylemiyorum, sadece hatırladığınızda ikinizi de gülümsetecek bazı anılarınız olsun.''
''Doktorumuz haklı Yuta hyung, 1 gün bile olsa Mark'la istediğin gibi vakit geçir. Bir arkadaş olarakta yapabilirsin bunu, emin ol ki garipsemeyecektir ya da senin hakkında beklentilere girmeyecektir.''
Haklıydılar belki de, Mark'la hiç dolu dolu bir gün geçirmemiştik. İkimiz içinde güzel anılarımızın olması fena bir seçenek olmayabilirdi. Jaehyun hyung yeniden konuştu.
''Ayrıca başarılı olacağımıza hiç inanmıyor musun sen? Almanya'daki hocalarım ameliyat hakkında çok umutlular ve bizde öyle. Seni geride bırakmayacağız Yuta, en başında da söylediğim gibi.''
Doğru, Jaehyun hyung bana hep bunu söylemişti. ''Seni geride bırakmayacağız'', bu cümle güvende hissettiriyordu. Gülümseyip onlara baktım, sanırım tavsiyelerini dinleyecektim.
''Elimden geleni yapacağım. Ve tavsiyeleriniz düşündüğümden daha iyi olabilir, şansımı deneyeceğim. En azından yanımdayken eğlendiğini görmek istiyorum.''
Karar vermiştim o an, Mark'ı randevuya çıkaracaktım. Beni yoran şeyleri düşünmeden sadece eğlenebileceğimiz, güzel anların keyfini çıkarabileceğimiz bir gün geçirecektim onunla beraber. Yalnızca bir gün bile olsa yüzündeki gülümsemenin sebebi olmak istiyordum. Hastaneden ayrıldıktan sonra ilk işim bunu planlamak olacaktı...
*
Mark
Dersim olmamasına rağmen okula gelmiştim bugün. İlaç meselesinin ne olduğunu öğrenecektim. Evdeyken biraz internetten bakınmıştım ancak çok bir bilgi edinememiştim, bulduklarımda pek hoşuma giden cinsten değildi. Aslında başta Donghyuck'a sormayı düşünmüştüm ancak sonra bu fikirden vazgeçtim tamamıyla. Yuta hyung'un sakladığı bir şey varsa eğer kaçınılmaz ortağı o olmalıydı, ona sormam hiçbir işime yaramazdı durum buyken. Aklıma gelen tek kişi Kim Jungwoo olmuştu, kampüsteki çevresinin çok geniş olduğunu biliyordum ve onunla mesajlaştıktan sonra yanılmadığımı da anlamıştım. Eczacılık okuyan bir arkadaşı olduğunu söylemişti, bugün onunla görüşecektim.
Çok geçmeden sözleştiğimiz yere gelmişti Jungwoo ve ne var ne yok sorularının ardından doğruca eczacılık fakültesinin yolunu tutmuştuk. Oraya doğru yürürken stresliydim, açık konuşmak gerekirse duyacağım kelimelerden korkuyordum...
Fakülteye girmemizin ardından Jungwoo arkadaşını aramıştı ve tam yerini öğrenmişti. Yanına gittik hızlıca, Jungwoo ilk olarak arkadaşını benimle tanıştırmıştı. Adı Kun'du ve 4.sınıftaydı, bana mutlaka elle tutulur bir şeyler söyleyeceğini hissetmiştim ilk andan.
Oturduktan sonra Yuta'nın evindeyken not aldığım ilaç ismini gösterdim ona.
''Bir arkadaşım bundan kullanıyor, evinde bu ilaçtan çok sayıda vardı. Açıkçası ne olduğunu merak ettim ve onun için endişeleniyorum. İnternette çok bir şey de bulamadım.''
''Bu ilaç bildiğim kadarıyla yurtdışından gelen bir ilaç, fazla bilgi bulamaman normal.''
''Peki ne için kullanıyor?''
''Yanlış bilmiyorsam kalp hastalıkları için olmalı. Tam olarak hangi türünde kullanıldığına emin değilim ama 5 dakika beklersen hocama mesaj atayım hemen dönüş yapar zaten.''
''Tamam'' gibisinden kafamı sallamıştım hızlıca. Gerçekten kalp hastaları mı kullanıyordu bu ilacı? Zihnimde dönen sorularla avuçlarımın içi terlemeye başlamıştı. Yuta hyung hasta olamazdı ki. Eğer öyleyse bu zamana kadar neden fark etmemiştim ben...
Düşüncelerim Jungwoo'nun uzattığı peçeteyle o anlık dağılmıştı. Ellerimin terleyişini fark etmiş olmalıydı.
''İyi misin?''
''Pek sayılmaz.''
''Bu arkadaşın tanıdığımız biri mi?''
''Tanımazsın'' dedim sadece, doğru düzgün hiçbir şey bilmiyorken olayları iyice içinden çıkılmaz bir hale getirmeyecektim.
''Mesaj geldi.''
Bakışlarımı hızla bunu söyleyen Kun'a çevirmiştim.
''Neymiş?''
''Daha çok ventriküler fibrilasyon ve bradikardi için kullanılan bir ilaç. Anlayacağınız şekilde söylemem gerekirse kalp ritim bozuklukları için.''
''Ritim bozukluğu o kadar da kötü bir şey değil, değil mi Kun?''
Jungwoo sormuştu, o sormasa ben soracaktım zaten benzerini.
''Aslında nadir görülen bir hastalık değil. Ancak ciddi belirtiler ile birlikte ilerliyorsa işler değişir. Bahsettiğim türlerde kalp atım hızı yavaşlar, bu ilacı alan kişi kalp pili kullanıyor olabilir.''
O an ağlayacak gibi olmuştum. Neden bilmiyordum ancak ihtimaller bile leş gibi hissettirmişti. Olabilir demişti sonuçta kesin bir şeyden bahsetmiyordu ki, yalnızca konuyu benim için açıklığa kavuşturmaya çalışıyordu. İlerlememiş bir ritim bozukluğu da olabilirdi Yuta hyung'unkisi, tedavisi olmayan bir şey değildi ya. İçten içe kendimi sakinleştirmeye çalışmama rağmen en berbat olasılıkları da düşünmeden edemiyordum.
''Anlayabileceğim bir yol var mı peki, kullanıp kullanmadığını yani.''
''Kalp pili kartı vardır eğer takılmışsa. Pil manyetik alandan etkileneceği için bu kişiler x-ray cihazlarından geçmezler ve kartlarını gösterirler. Bu şekilde anlamak mümkün.''
Bu iş görürdü, ilk fırsatta kalp pili kullanıp kullanmadığını doğrulamam gerekiyordu. Doğruca sorsam bana gerçeği söylemeyeceğine emindim.
Kun'la olan konuşmamız bitmişti artık, teşekkür etmemin ardından Jungwoo'yla beraber ayrılmıştık yanından. Fakültenin kapısından çıktığımız an sorduğum soru ''sigaran var mı?'' olmuştu. Zihnim tamamıyla dolmuş, beynim zonkluyormuş gibi hissediyordum. Jungwoo paketi ve çakmağı uzattığında hızlıca alıp yakmıştım hemen.
''İçmiyorsun diye biliyordum.''
''Ara sıra zorunda kalıyorum diyelim mi?''
Bir ağacın gölgesinde sigaramı içmeye koyulmuştum. O da takip etmişti beni. Şimdi ne yapacaktım bilmiyordum, kafam allak bullak olmuştu.
''Hep böyle mi yaparsın? En kötüsünü mü düşünürsün?''
Kafamı iki yana salladım. Hiçbir konuda çok karamsar biri olmamama rağmen söz konusu Yuta olunca aklım hep en kötü olasılıklara gidiyordu. Sanırım çok sevdiğimdendi, bir şey olmayacaksa dahi ya olursa diye düşünmek...
''Kun'un dediği gibi nadir bir hastalık değil, kalp pili kullanmakta dünyanın sonu olduğu anlamına gelmiyor. Ama böyle dağıldığına göre o arkadaşın sıradan bir arkadaş olmamalı. Sadece aklına gelen ihtimaller bile gözlerini titretmeye yetti.''
Buruk bir gülümseme bırakmıştım. Başkasının gözünden anlaşılıyordu demek her şey.
''Keşke öyle olsaydı, sıradan ve canımı yakmayan biri.''
Biten sigaramı söndürmemin ardından onun omzunu patpatladım.
''Bugün için teşekkür ederim Jungwoo, benim için gerçekten önemliydi.''
''Sorun değil Mark, eğer yardıma ihtiyacın olursa iletişime geçmekten çekinme. Sadece yardım için değil canını sıkan bir şey olduğunda da yazabilirsin.''
''Çok sağol.''
Gülümsediğimde o da karşılık vermişti.
''Ve en kötü ihtimalleri düşünme olur mu?''
''Hım, deneyeceğim. Daha sonra görüşürüz.''
Kafasını sallayıp ''görüşürüz'' demişti. Ayrıldım onun yanından, eve gidip biraz kendi kendime kalmam ve düşünmem gerekiyordu. Tabi tamamen unuttuğum bir şey olduğunu hatırlayana kadardı bu düşüncem. Hızla bana doğru yürüyen Jeno'yu görmüştüm. Yanıma gelir gelmez ''konuşalım'' demiş ve kolumdan tuttuğu gibi peşinden çekiştirmişti beni. Ne olduğunu ilk an anlayamamıştım bile, halbuki ona konuşmamız gerektiğine dair mesaj atan benden başkası değildi.
Biraz yürüdükten sonra fakülte binalarından birinin arka tarafına gelmiştik. Etrafta kimse yoktu. Durduğumuzda ilk olarak kolumu çekmiştim.
''Üzgünüm, konuşmamız gerektiğini söylememe rağmen-''
Lafımı bölüp araya girmişti.
''Sen ciddi misin? Dün gece kafamız iyiydi Mark, halen kendine gelemedin mi?''
''Yeterince kendimdeyim Jeno.''
Derin bir nefes çekmiştim ciğerlerime.
''Dün gece bitti derken şaka yapmıyordum. Şimdiye kadar sana söyleyecek cesareti bulamamıştım kendimde ama gerçek buydu, bitirmek istiyordum.''
Sinirlendiğini belirginleşen damarlarından anlamıştım. Sebebini soracaktı değil mi? Ayrılmak istemeyecekti. Belki de bahanelerimi kabul etmeyecekti. Ne söylerse söylesin umurumda değildi, bu defteri sonsuza dek kapatacaktım.
''Neden peki? Sana karşı yanlış bir şey mi yaptım? Geçenlerde olan şey yüzünden mi? Özrümü dilemiştim zaten, sen de affetmiştin. Şimdi ne oldu da benden ayrılmak istiyorsun anlamıyorum. Sana karşı yeterince belli edemedim mi sevgimi, ilgisiz mi hissettirdim?''
Kafamı iki yana sallamıştım söyledikleri karşısında. Sorun o değildi, bir kusur aranacaksa benden kaynaklıydı.
''Ben seni başından beri hiç sevmedim ki Jeno.''
Söylediğim cümleyle ifadelerindeki yıkılışı an ve an izlemiştim. Acımasızca edilmiş kelimeler olduğunu bilmeme rağmen ona asıl nedenleri vermezsem vazgeçmeyeceğine adım kadar emindim.
''Özür dilerim, kalbini böyle kırmaya hakkım yoktu çok özür dilerim. Seni sevmeyi gerçekten denedim ama yapamadım. Denersem olur zannetmiştim, başaramadım. Bunu söylemeyi ertelediğim müddetçe sana haksızlık etmeye devam etmiş olacaktım Jeno, bu yüzden bitmeli artık. Kalbine daha fazla yük bırakmak istemiyorum.''
''Öyleyse başka biri mi... Başka biri mi var?''
Ne var ne yok diyebilirdim buna. Sonuçta Yuta'yla birlikte değildim, sadece onu sevmekten vazgeçemeyen biriydim.
''Beni sevmeyen birinden hoşlanıyorum. Yanlış anlama, onun haberi bile yok benim duygularımdan, yalnızca olmayacağını bildiğim biri var işte aklımda. Üzgünüm Jeno, gerçekten bana değer vermene rağmen seni o şekilde sevemiyorum.''
Kim olduğunu bilmemesi onun için en iyisiydi. Söylediklerimin ardından sanki sakinleşmek istercesine dolanmaya başlamıştı olduğumuz yerde. Sessiz kalıp beklemiştim, Jeno bana ne söylemek istiyorsa haklıydı, şimdiye kadar onu kandırmaktan başka bir şey yapmamıştım.
Biraz kendi kendine kalmasının ardından yaklaşıp ellerimden tutmuştu. Kendine bunu yapma Jeno, beni ikna ederek ne kazanacaksın ki?
''Tamam, zaten o kişiyle olmayacak diyorsun değil mi? Benim için bir şans daha versen olmaz mı? Daha çok severim seni, daha çok ilgilenirim, benden hoşlanman için elimden geleni yaparım. Şimdiye kadar geçirdiğimiz zamanın hatırına bir kez daha deneyemez miyiz?''
Biliyordum ya o beni seviyordu, bu yüzden kendi gururunu bile kolayca bir kenara bırakabilirdi. Fakat bir şey daha netti ki ben onu sevmeyecektim, ne kadar denersem deneyeyim onu arkadaştan daha öte göremeyecektim. Bu ilişkiyi sürdürürsek ikimiz de zarar görecektik ve en sonunda o benden daha çok yaralanmış olacaktı.
''Jeno, lütfen...''
''Seni çok seviyorum Mark, ayrılmak istemiyorum. Yalvarırım bitirmeyelim.''
Gözlerinin dolduğuna şahit olmuştum, çok nadir bir şeydi bu. Sarılıp sırtını sıvazlamıştım yavaşça. O da kollarını sırtımda birleştirmişti.
''Yani bir yolu yok mu diyorsun?''
''Hım, kararım değişmeyecek. En çokta sana zarar vermek istemiyorum, sende kendine bunu yapmamalısın. İkimiz için de en doğrusu böylesi.''
Kafasını omzuma dayadığında ağladığını anlamıştım. Bir süre boyunca sessizce sarıldık birbirimize. Haline üzülmeme rağmen artık vicdanımın üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum. Her şey için teşekkür ettim ona, bir aşık olarak sevmesem bile çoğu zaman arkadaşım olan kişi o olmuştu. Ne zaman isterse konuşabileceğimizi söyledim, yardıma ihtiyacı olduğunda yardım edebileceğimi. Ayrılıp son bir gülümseme bıraktım, Jeno burukta olsa bir karşılık vermişti gülümseyişime. Sonrasında arkama bakmadan uzaklaşmıştım ondan, arkana bakmak demek umut vermek demekti. Ben her şeyi bitirmiştim, tekrarı olmamak üzere...

4/8-9

Yumark's PlaygroundHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin