11.GÜN
Aynada son kez kıyafetlerine ve şöylece bir kendine baktı. Mavi saçlarını düzeltip derin bir nefes çekti ciğerlerine. Onun evinde kalmaya başladıktan sonra kendine birkaç kıyafet ve bir sırt çantası almıştı. Ağır olmayan çantasını tek omzuna takıp çıktı yatak odasından. Oradan çıkar çıkmaz koltukta oturan Yuta'yla kesişmişti bakışları. Nakamoto anlamıştı, ayağa kalktı bildiğini belli edercesine. Salonun orta yerinde birbirlerine bir adım kala durdu ikisi de, önce konuşan evin sahibi olmuştu.
''Üzerindekiler yakışmış.''
''Gidiyorum ya cicilerimi giydim o yüzden.''
Yüzlerinde buruk birer gülümseme oluşmuştu zahmetsizce. Ardından Mark cebindeki küçük mücevherat kutusunu çıkartıp karşısındaki adama uzattı.
''Beğenir misin bilmiyorum ama kullandığını gördüğümden benden sana bir hediye olsun istedim. Yardımlarının karşılığı olarak düşünebilirsin.''
Yuta kırmızı kadife kumaşla kaplı kutuyu alıp açtığında içinde bir çift zarif kol düğmesi görmüştü. Ceketlerinde sık sık kullandığından bu durum Mark'ın dikkatini çekmiş olmalıydı.
''Vedalaşır gibi oldu...''
''Vedalaşır gibi demeyelim de 5 dakika sonra ne olacağını ikimizde bilemeyiz diyelim. Beğendin mi?''
Olumlu anlamda kafasını sallayıp ''teşekkür ederim'' şeklinde mırıldandı yaşça büyük olan. Onu engellemeyecekti, Mark'ın elbet gideceğini çok iyi biliyordu ve kabul etmişti de. Bunun bir veda olmamasını umuyordu sadece içtenlikle.
''Oraya geri dönüyorsun değil mi, çalıştığın yere.''
Cevap vermedi, bazen sessiz kalmak kabul etmek demekti. Konuyu değiştirdi sıradan bir biçimde.
''İkimiz içinde iyi bir macera oldu he? Hayatına renk kattım diyebiliriz bence.''
''Arada bir azman dışında fena değildi diyebiliriz.''
Kafasını iki yana sallayarak güldü mavi saçlı olan.
''Baştan çıkaramadım seni bir türlü, aramızda kalsın bu, kariyerime bir zarar gelmesini istemem.''
''Öyle olsun madem.''
Bakışları yine sessizliğe bürünmüştü. Fazladan birkaç saniye dahi olsa öylece kalmak istemişti ikisi de. Şuan için bundan başka yapabilecekleri bir şey yoktu. Mark zorda olsa kendinde ayrılacak gücü bulup lafa girdi.
''Bu sürtük için gitme vakti, her şey için teşekkür ederim Yuta. Sen iyi bir adamsın, ya da biraz sıkıcı ama iyi bir adam olarak düzeltelim orayı. Eğer bir şansımız olursa belki tekrar karşılaşırız.''
''Şansa ihtiyacımız yok Mark, eğer kaderse zaten tekrar karşılaşacağız.''
Genişçe içten bir gülümseme yerleştirdi yüzüne yaşça küçük olan. Sıcak bir kucaklaşma için kollarını onun bedenine sardı nazikçe. Karşısındaki herifin karşılık verdiği sarılmalarını kısa tutup son kez onun gözlerine değdirdiği gözleriyle ayrıldı Yuta'nın evinden. Kendini yeniden Tokyo sokaklarına attı rüyadan uyanıp. Zaman gerçekte olana geri dönme zamanıydı.
''Hoşçakal Nakamoto, hayatlarımız tekrardan kesişene kadar hoşçakal. Aynı yolun yolcusu değiliz ama belki kaderlerimizde birkaç sayfa bir yazılmıştır.''
[34.Gün/1.Kısım]
Kalabalığın arasından sıyrılarak ilerlemeye çalışıyordu adli tıp uzmanı. İlk defa bir gece kulübüne gelişi değildi ancak böylesine bir taneye ilkti. Çok fazla insan vardı, müzik sesi yetmezmiş gibi herkes kendi arasında konuşuyordu, içkilerle oynanan oyunlarda cabasıydı. Tüm bunlar bir yana kulübün kapısından içeri girdiğinden beri ona sırnaşmaya çalışmayan kalmamıştı nerdeyse. Herkes ekmeğinin peşindeydi tabi...