Yuta
Telefon görüşmem bittikten sonra kapatıp Donghyuck'a uzatmıştım telefonu. Sanırım bugünkü geçmiş olsun dileklerinin sonuna gelmiştim artık. Yoğun bir gün olmuştu.
''Epey endişelenmiş.''
''Dünden beri başımın etini yedi uyanınca mutlaka konuşacağım diye. Renjun işte biliyorsun, pek öyle görünmese de endişeleniyor.''
Bildiğimi belli edercesine bir ifade bırakıp gülümsemiştim. Sonrasında kafamı koltukta oturan Mark'a doğru çevirdim. En çokta onun canını yakmış olmalıydım. Bir şey daha vardı ki şuan ki sessizliği beni acayip korkutuyordu. Bu gece refakatçim olarak kalacağını söyledikten sonra ağzını bıçak açmamıştı resmen. Herkes gittikten sonra bir ton azar işiteceğimin işareti değil miydi bu? Mahvolmuştum ve bu saatten sonra toparlayabileceğim herhangi bir yol yoktu.
''Hyuck biz ufaktan kaçalım mı artık?''
Lele sormuştu, zaten saatlerdir buradaydılar o yüzden artık gidip dinlenseler iyi olurdu.
''Bende gitmek istiyorum ama bu beyefendiye güvenemiyorum bir türlü.''
Gözlerini devirip bana bakmıştı, hemen karşı çıkmıştım.
''Ne? Her şeyi yapıyorum işte, tatsız tuzsuz yemekleri bile yedim. İlaçlarımı da aldım, gidin artık. Mark bakar bana.''
''Hım, sabahtan beri yoruldunuz gidip dinlenin. Ben ilgilenirim Yuta hyung'la.''
Çok sakin bir şekilde cevap vermesi germişti beni. Doğrusu ne yapsa hakkıydı ya orası ayrı bir mesele...
Tam Hyuck konuşacak gibi olduğunda Jaehyun hyung girmişti odaya. Dolayısıyla hepimiz bakışlarımızı ona çevirmiştik.
''Neden öyle bakıyorsunuz? Hastamız nasıl hissediyor diye sormaya geldim sadece.''
''İster istemez kötü bir şey söyleyeceksin diye geriliyorum her seferinde.''
''Değerlerine benden çok baktığın halde mi Donghyuck?''
Jaehyun hyung güldüğünde bende kıkırdamıştım. Yanıma gelip nasıl olduğumu sormuştu. Biraz yorgun hissetmemin dışında iyiydim, ona da böyle söylemiştim. Beni sadece ne olur ne olmaz diye hastanede tuttuğunun farkındaydım, ameliyata kadar sorun çıkmaması gerekiyordu sonuçta.
''Pekala yarın sabah çıkışını yaparlar. Bir sorun olursa bu gece nöbetim var buralardayım yani.''
''Sağol hyung, her şey için.''
Gülümsemiş ardından da Chenle ve Hyuck'a bakmıştı.
''Siz gitmeyi düşünmüyor musunuz? Bırakın da dinlensin biraz, sabahtan beri laklak yapıp durdunuz.''
''Tamam gidiyorduk zaten, sen gelmeden önce tam onu konuşuyorduk yani.''
''Hadi Hyuck hadi, istenmiyoruz burada anlaşıldı.''
Kendisinin ve Hyuck'un ceketini alıp iteklemişti onu kapıya doğru.
''Yarın haberleşiriz!''
Hyuck'un söylenmeleri eşliğinde çıkmışlardı odadan. Umarım bu gece güzelce uyurdular, dün gece hiç uyuyamadıklarına emin sayılırdım çünkü. Onlardan sonra doktor Jeong'da ''kaçtım ben'' deyip gitmişti çabuk çabuk. İşte şimdi sadece Mark ve ben kalmıştık...
Kızgın mıydı? Halen endişeli miydi? Ne düşünüyordu acaba? Ne kadarını öğrenmişti hastalığım konusunda, Almanya'ya gideceğimi biliyor muydu mesela? Öğlen diğerleri ziyarete geldiğinde bir ara çıkmıştı odadan, o boşlukta Jaehyun hyung'la konuşmuş olabileceklerinden şüpheleniyorum. Döndüğündeki yüz ifadeleri hiç normal gelmemişti bana, açıkçası biraz da ürkmüştüm. Bana kızmasıyla ya da bağırıp çağırmasıyla ilgili bir endişem yoktu, tek sorun nasıl bir tepki vereceğini bilmememden kaynaklanıyordu. Ve şuan bile konuşmuyordu, içimi ürperten bir sessizlikti bu.
Öksürüp lafa girmiştim.
''Televizyon mu izlesek?''
Kumandayı uzatıp ''istediğini aç'' dedi ifadesiz bir biçimde. Pekala o iki kelimeyi tonlayışını değerlendirmem gerekirse sinirli olduğunu söyleyebilirdim sanırım. Konuyu nasıl açmam gerekiyordu ki? Olmadık bir laf edersem onu daha çok kızdırabilirim.
Biraz bekledim belki konuşur diye, telefonundan kafasını kaldırmamış, suratıma bile bakmamıştı. Böyle olduğunda canım yanmaya başlıyordu, ona haksızlık ettiğimi biliyordum ama zorunda kalarak saklamıştım ne varsa. Daha fazla beklemeyeceğim, belki de önce benim bir şeyler söylememi bekliyor. Kaçmanın faydası yok.
''Mark...''
Sonunda kaldırdığı bakışlarıyla gözleri değmişti gözlerime.
''Biraz yakına gelebilir misin?''
Biraz kayıp oturması için bir boşluk oluşturmuştum. İtiraz etmeden ya da soru sormadan gelip yerleşmişti yanıma. Elini tutup hafifçe okşamaya koyulmuştum.
''Her şeyden önce senden tüm samimiyetimle özür dilerim. Özrüm işe yarar mı bilmiyorum ama gerçekten çok üzgünüm sana hissettirdiklerim için.''
''Sana kızgınım."
"Biliyorum, haklısın da kızmakla. Sadece önceden bilseydin daha çok üzüleceğini düşündüm."
Kafasını iki yana sallamıştı. Ne anlamalıyım şimdi bundan diye düşünmeme fırsat kalmadan elini çekip sarılmıştı bana. Şaşırsam bile kollarımı onun bedenine sarmaktan geri durmamıştım.
"Seni unutmamı istiyordun aslında. Seni umursamayacak kadar senden nefret etmemi."
Boynuna gömmüştüm kafamı, Jaehyun hyung'dan her şeyi öğrendiğini anlamıştım. Onu sevdiğimi biliyor olmalıydı artık, utanmıştım şimdiye kadar sakladığım için. Üzgünüm diyebiliyordum yalnızca, hissettiklerim bundan fazlası olsa da...
''Olmazdı ki, tüm bunları öğrenmesem bile olmazdı. Şimdiye kadar çok uğraştım bunu yapmak için, beceremediğim ortada. Yine de çok kırgınım hyung, hem kendime hem sana.''
''İyi hissetmen için ne yapabilirim? Şimdiye kadar hep üzülmemen için uğraşmıştım halbuki, şuansa en çok canını yakan kişiyim. Ağlamanı istemiyorum, yüzünün düşmesini de. Eğer bundan sonrasında ne yapacağını düşündüysen, her ne olursa olsun sesimi çıkarmayacağım.''
Ondan bir şeyler istemeye yüzüm yoktu, sadece kendi ne karar verdiyse itiraz etmeden kabul edecektim. Düşünmüş olmalıydı, ve bana göre en iyisi her zamanki gibi devam etmemiz olurdu. Her ne kadar onu çok sevsem de bir belirsizliğin içine sürüklemek istemiyordum.
Ayrılıp ellerini boynuma çıkarmış ve hafif hafif okşamıştı.
''Gerçekten ilk tanıştığımız zamanlardan beri mi? Beni seviyor oluşun yani...''
Hızlıca gözlerimi kırpıştırdım. İlk görüşte aşk olmasa da ilk görüşte etkilenmekti benimkisi. Önce ilgimi çekmişti, sonraysa kaçınılmaz olarak aşık olmuştum ona.
''O yüzden ara sıra senden küçük öpücükler çalıyordum. Çok tatlı ve bazenleri de asi oluşun hoşuma gidiyor. Seni çok sevmeme rağmen benden hoşlanmanı istememiştim, hastalığımdan dolayı işte. Tabi o gece bana parkta söylediğinde aslında daha da içinden çıkılmayacak bir halde olduğumuzu fark ettim.''
''Hep benimle uğraşmak için yaptığını düşünmüştüm. Beni sevmen çok imkansız geliyordu, sanırım kaçtığım için anlayamadım hiçbir şeyi. Daha fazla bağlanmak istemediğimden kafamda eledim tüm olasılıkları. Şimdiyse sonuna kadar gitmek istiyorum.''
Göz bebeklerim titremişti adeta, gerçekten yanımda mı olmak istiyordu? Daha çok üzülme ihtimali olduğunu bile bile mi?
''Yapma bunu kendine.''
''Kararım ne olursa olsun sesini çıkarmayacaktın hani?''
''Evet ama o ameliyattan sağ çıkamama ihtimalim var ve eğer ben ölürsem sen-''
Devam ettirememiştim kelimelerimi, gözlerim dolmuştu. Mark biraz daha yaklaşıp alnını alnıma dayadı usulca, o kadar güzel gelmişti ki yanağımdan bir damla yaşın süzülmesine engel olamamıştım. İstemiyorum seni geride bırakmayı, ancak bilmiyorum da kalbimin, bedenimin ne kadar dayanacağını...
''Bir daha o kelimeyi söyleme.''
''Bilmen gerekiyor.''
''Biliyorum, önümüzdeki tüm seçenekleri... Yine de istiyorum Yuta, yanında olup sıkıca elini tutmalıyım. Böylece hiç aklından çıkmaz, en çok ne için savaştığın.''
Gülümseyip dudağıma küçük bir öpücük bırakmıştı. Artık onu geri döndürebileceğim herhangi bir yol yoktu değil mi? Ne yaparsam yapayım, ne söylersem söyleyeyim benim yanımda olmaya kadar verdiyse vazgeçiremezdim onu. Ve sanırım Mark artık sen ve benden fazlası olmamızı istiyordu, aramızdaki kısa mesafeyi kapatıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
Nedense düşüncelerim hafiflemiş gibi geliyordu, onunla öpüşürken sadece birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi düşünüyordum. Doğru olan da böylesiydi belki de, geç olsa bile bir yerlerden başlamak. Onun yanında olmak istiyorum, çok uzun bir süre boyunca. Yalnızca sevdiğim kişiyle olmak istiyorum, onu mutlu etmek istiyorum, elimden gelenin fazlasını yapmak...
Tek elimi beline yerleştirip biraz daha kendime çekerken Mark'ta bir elini kalbimin üzerine koymuştu. Diğer yandan parmaklarımız iç içe geçmişti zarifçe. Dudaklarımız aşkla hareket etmiş, birbirimize uyum göstermiştik. Şehvetten uzak sevgi dolu bir öpüşme olmuştu. Sonrasında yatağa tamamen yerleşen Mark'a sarılıp kafamı göğsüne yaslamıştım. O saçlarımı okşarken dinlenebileceğim en huzurlu yerde dinlenecektim...
*