The Words I Couldn't Say To You/5

47 6 8
                                    

Yuta

Zile basıp heyecanlı bir şekilde elimdeki çiçek buketine baktım. Beğenirdi değil mi, onu gülümsetmesini istiyordum. Şimdilik arkama saklayıp kapının açılmasını bekledim. Tahmin ettiğim gibi kapı açıldığında karşımdaki kişi Mark olmuştu. Kocaman bir gülümseme sundum ona.
Bugün Mark'la beraber dışarı çıkacaktık, benim için bir bakıma randevuydu bu. Belki onun içinde öyleydi ancak dile getirmeyeceğine emindim. Dün akşam yazıştığımızda düşündüğümden hızlı kabul etmişti teklifimi. Neden birden bire buluşuyoruz ki diye bile sormamıştı.
Henüz hazırlanmış sayılmazdı, biraz erken geldiğimdendi sanırım. Doğal haliyle çok tatlı görünüyordu.
''Beklediğimden erken geldin.''
''Öyle oldu, beklerim ama sorun değil. Bu arada...''
Arkamda sakladığım buketi ona doğru uzattım. Mavi güller almıştım ona, Mark'ın en sevdiği renk maviydi bu yüzden hoşuna gidebileceğini düşünmüştüm.
''Senin için aldım.''
Şaşkınlıktan bir şey söyleyememişti önce, beklemiyor olmalıydı. Sonrasındaysa yüzünde gülücükler uçuşmuştu, tam da istediğim gibi gülüyordu ya benim için en değerli şeydi bu.
Uzattığım buketi aldı elimden.
''Çok güzeller. Ama dünyanın sonu mu geliyor, hiç beklemiyordum bana çiçek almanı.''
''İçimden geldi, günümüzün güzel geçmesi için iyi bir başlangıç yapmam gerektiğini düşündüm.''
Anladığını belli edercesine kafasını sallamış ve mavi güllere yeniden göz gezdirmişti.
''Teşekkür ederim, uzun zamandır çiçek almamıştım kimseden. Bu arada içeride beklemek ister misin? Hızlıca hazırlanırım.''
Şöylece bir içeriye bakınmıştım da salonda birileri film izliyor gibiydi. Aşağıda beklesem daha iyi olurdu.
''Aşağıda bekleyeceğim, fazla bekletme olur mu?''
Kafasını sallayıp içeriye girdiğinde bende aşağıya inmiştim. Bugün için heyecanlı hissediyordum, aslında özel bir şey planlamamıştım ama ilk defa sadece ikimizi vakit geçirecektik. Ve sanırım bu ilk ve son kez olacaktı...
Çok geçmeden Mark hazırlanıp yanıma gelmişti. Arabamı bakıma gönderdiğimden otobüs kullanmaya karar vermiştik. Yakınlardaki otobüs durağına doğru yürümeye koyulduk.
''Bugünün anlam ve önemi ne?''
''Sadece evde canım sıkılacaktı, bu yüzden değerlendirecek biri lazımdı.''
Hafifçe suratını buruşturmuştu cevabım karşısında. Öpmek istiyordum, bütün yüzüne öpücükler kondurmak.
''Sen neden hemen kabul ettin peki?''
''Seninle mesajlar üzerinden tartışacak takatim yoktu. Biraz da kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı diyelim.''
Doğru ya, dün Jeno meselesini tamamen bitirmişti değil mi? Chenle söylemişti, böyle önemli şeyleri atlamasına asla izin vermezdim.
''Bittiğine göre artık daha rahat olman gerekmiyor mu? İlişkinizi kastediyorum.''
''Kendim için iyi hissediyorum ama Jeno için biraz üzgünüm. Daha önce bitirseydim belki de bana bu kadar bağlanmayacaktı.''
O çocuk cidden umurumda değildi, en başından beri Mark'a uygun olmayan biri olarak görmüştüm zaten onu. Burada katıldığım asıl nokta daha önceden sonlandırılması gerektiğiydi.
''Boşversene, insanlar gelir ve gider. Buna hayat diyoruz.''
''Bazen gerçekten şu umursamama özelliğine çok imreniyorum. Ama çok kısa bir an için düşünüyorum bunu. Hep söylediğim gibi, tanıdığım en gamsız insansın sen.''
Sana kendimi öyle tanıttım çünkü, endişelerimi hiç göstermedim, seni ne denli umursadığımı sakladım hep. Sen beni benim sana gösterdiğim kadarıyla tanıdın Mark, bu yüzden ne zaman sana güzel davransam nadir olan bir şey sandın. Halbuki ilk gördüğüm andan beri sen farkında olmadan seni izliyorum.
Kolumu onun omzuna attım.
''Ya, sevgilinden ayrılmanı bu kadar dert edeceğini bilsem hemen yeni birini bulurdum sana. Şuan için ben varım idareten, 1 günlük sevgilin olabilirim.''
Kolumu çekip hafifçe ittirmişti.
''Siktir git.''
Gülüp yeniden sırnaşmıştım. Mark'a yapışmayı seviyordum.
''Tamam, tamam demedim bir şey. Bugün sadece eğlenmeye odaklanacağız.''
''Umarım öyle olur.''
Durağa kadar sesimi çıkarmamıştım kızmaması için. Ne zaman bir kelime etsem hemen atağa geçiyordu. Yanılmıyorsam benimle baş etme yöntemiydi bu. O gece söylediklerini çok düşünmüştüm, bana olan hisleriyle büyük bir savaş veriyor olmalıydı. Önümde beni bekleyen bir kalp ameliyatı olmasaydı ikimiz içinde çok güzel olabilirdi her şey...
Durakta otobüsü beklemeye koyulmuşken kıyafetlerine bakınmıştım. Çok tatlı görünüyordu, saçlarını düzelttim fazla oyalanmadan. Yine o derin bakışlarını gözlerime değdirmişti. Onun da benim de engel olamadığımız şeyler vardı. Bir süre öylece kalmamıza izin vermiştim, sonrasında önce o çekmişti bakışlarını.
''Umm, önce sinemaya mı gitsek yoksa bowlinge mi?''
''Seanslara baktıktan sonra karar vermek daha mantıklı olur. Gitmek istediğin bir film var mı?''
Aşk ve dram dışında bir şey olsa daha iyi olurdu aslında. Modumuzu düşürecek bir film olmasını istemiyordum.
''Düşünmedim ama eğlenceli bir şeyler vardır illaki.''
Usulca kafasıyla onayladı. Yeniden söz aldım.
''Senin yapmak istediğin bir şey yok mu?''
Kısaca düşündükten sonra yanıtlamıştı.
''VR'a ne dersin? Daha önce hiç denemedim.''
''Olur. Canımız ne istiyorsa yapalım, dolu dolu bir gün olmalı.''
''Birbirimizi son kez görüşümüz değil ya.''
Gülüp başını iki yana salladı. Son kez görüşümüz değildi elbette ama bir daha böyle bir fırsat geçer miydi elimize emin değildim. Bu yüzden bugünün harika geçmesi için elimden geleni yapacaktım. Yanımdayken mutlu olduğunu görmeliydim...
*
Mark

Yumark's PlaygroundHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin