Salon neredeyse bütün misafirlerini ağırlamış sayılırdı bugün için. Kör kahinde söz verdiği üzere icabet etmişti genç efendinin davetine ancak Minhyung henüz ona selam verme fırsatını dahi yakalayamamıştı. Kuzeni Jeno'yla beraber diğer misafirlerle ilgilenmekle uğraşıyorlardı ve konuşkan kişilerin yanından ayrılmak pek kolay olmuyordu. İşyarın oğluysa kahinle sanki 40 yıllık dostuymuş gibi koyu bir muhabbetin içine girmişti.
Donghyuck gitmişti kahini karşılamak için. Minhyung'da Jeno'da böylesini uygun görmüşlerdi. Geldiklerinden beri de bir köşede yemeklerini yerken aynı zamanda sohbet ediyorlardı.
''Kahin, gözleriniz o kadar güzel ki daha önce göstermemenize gücenmek gerekir işin gerçeği. Sahi bugün neden takmadınız o ince tülü?''
''Salonun kalabalık olacağını tahmin etmiştim ve herkesi meraklandırmak istemedim. Biraz da insanları korkutmak istemememden kaynaklı aslında, duymuşsunuzdur hakkımdaki söylentileri.''
''Duymamak ne mümkün. Lakin biliyorsunuz ya, sizi kötülemek isteyenlerin karalama kampanyası o. Pek çok kahin var ancak sizin gibisi nadir, haliyle seveniniz olduğu kadar sevmeyeniniz de çok.''
Dudaklarının kenarı kıvrılmıştı Yuta'nın. Dürüst olması gerekirse Donghyuck çok hoşsohbet biriydi, kendini onun yanındayken rahat hissetmişti.
''Övgünüz için teşekkür ederim genç efendi Donghyuck. Kuzey Jeolla'ya gelmişken burada özellikle gitmem gereken bir yer var mıdır, tavsiyelerinizi almak isterim.''
''Klanın ikinci efendisinden duyduğum kadarıyla doğayla içli dışlı birine benziyorsunuz kahin. Buralarda çok güzel bir şelale var, bir nehre dökülür ve inanılmaz güzel bir havası vardır oranın. Sadece ciğerlerinize bir nefes çekerek dahi huzur bulabileceğiniz bir yer, ben böyle betimlerim.''
''Anlatımınız merakımı kabarttı doğrusu, mutlaka ziyaret edeceğim öyleyse.''
Donghyuck konuşmaya devam ettiği sırada bir boşluk yakalamış olan sevgilisi Jeno gelmişti yanına. Kahinden kısa süreliğine izin isteyerek işyarın oğlunu biraz öteye çekiştirmişti.
''Biz adamı Minhyung onunla konuşabilsin diye çağırdık siz oturmuşsunuz dedikodu yapıyorsunuz geldiğinizden beri.''
''Ne yapayım, laf lafı açtı. Ayrıca Minhyung yanımıza gelse ben bir bahaneyle yalnız bırakırdım onları.''
İç çekmişti Jeno.
''Neyse, şimdi biz beraber gidip oturalım genç efendilerin yanına. Onları muhabbetimizle oyalarken Minhyung'da kahinin yanına gidebilir.''
Tamam gibisinden kafasını sallayıp sevgilisiyle beraber gitmişti Donghyuck. Minhyung klanın ikinci efendisi olmasının da verdiği bir etkiyle herkesçe sevilen biriydi ve bir muhabbetin ortasından istediğinde ayrılması mümkün olmuyordu bu sebeple. Jeno ve Donghyuck gittikten bir süre sonra dikkat çekmeden oturduğu yerden kalkması anca mümkün olmuştu. Bulduğu ilk fırsatı kahinin yanına giderek değerlendirmişti. Yanındaki boşluğa oturdu vakit kaybetmeden.
''Yemeklerimizi beğendiniz mi?''
''Oldukça, çalışanlarınız işinin ehli olmalı.''
''Kusura bakmayın hemen gelemedim yanınıza. Genç efendilerden müsaade almak kolay olmuyor.''
Sorun olmadığını belirtircesine kafasını iki yana sallamıştı Nakamoto.
''Siz sevilen bir genç efendisiniz, dolayısıyla başınızın kalabalık olması gayet doğal.''
''Haklısınız. Bugün güzelliğinizi saklamamayı tercih etmişsiniz, ziyadesiyle memnun kalsam da bir parça da huzursuz oldum.''
''Niçin?''