3.0

1.4K 150 3
                                    



Jongseong, zamanında Sunghoon'a hayır demesi gerektiğini biliyordu.

Sunghoon'la ilk tanıştıkları günü hatırlıyordu da, o günden beri belliydi siyah saçlı oğlanın Jongseong'un dünyasını sallayacağı. Belki de Jongseong ilk andan itibaren tüm uyarı işaretlerini fark etmiş ancak onlara ilgi göstermemeyi seçmişti, peki ama neden?

Decelis'te Park Sunghoon'u tanımayan, oğlanın adının dillerde bıraktığı hissiyatı bilmeyen kişi yoktu. Park Sunghoon, daha okula transfer olmadan önce ulaşmıştı adı dillere. Herkes birbirine okullarına yeni gelecek olan çocuk hakkında duyduklarını anlatıyor, onunla ilgili edindikleri bilgileri paylaşıyordu.

Jongseong kafasını sırasına koymuş, aldığı sıkıcı dersin bitmesi için içinden dualar ederken önünde oturan kızların konuşmalarına kulak misafiri olmuştu.

"Duydun mu? Yeni çocuk buz pateni yapıyormuş... duyduğuma göre yarışmalar falan kazanmış." kızın alçak tutmaya çalıştığı tonuna meydan okuyordu heyecanı, her sözcüğünün sonunda ince sesi yükseliyor kendine güldükten sonra lafına devam ediyordu.

"Oh? Öyle mi... Tanrım şimdi deli gibi yakışıklı olur o... Instagram hesabı falan yok muymuş? Merak ettim bak..."

Jongseong bunu saçma bulmuştu.

Ne diye tanımadıkları, hakkında sadece dedikodular işittikleri bu oğlanla bu kadar ilgiliydiler? Ayrıca, buz patenini sadece yakışıklı insanlar mı yapabiliyordu? Emindi ki Jongseong da kayabilirdi. Ne kadar zor olabilirdi ki?

Ona dürüst bir şekilde kıskançlık yaptığını söyleyebilirdiniz, ancak Jongseong göğsünde hissettiği bu anlamsız sinirin kıskançlık olmadığını savunurdu. Kendini bu gizemli yeni çocuğu kıskanıyormuş gibi hissetmiyordu tamam mı? Sadece, saçmalıktı işte. Daha burada olmamasına rağmen çoktan tüm kızların ilgisini üzerine toplamış olması saçmaydı. Jongseong bir türlü anlamlandıramıyordu.

Bir buçuk hafta sonra sonunda gizemli buz patencisi okullarına başarıyla transfer oldu. Yeni bir öğrenciye yerleri olan tek sınıf anlaşılan Jongseong'un sınıfıydı çünkü yeni çocuk şimdi tam yanında oturuyordu ve sınıftaki tüm kızlar sıralarının etrafında bir daire olmuş Jongseong'un yanındaki siyah saçlı oğlana durmaksızın sorular soruyordular.

Buraya neden geldin? Derslerle aran iyi midir? Sana okula gezdirecek birine ihtiyacın var mu? Öğle yemeğini bugün beraber yemek ister misin? Bir kız arkadaşın var mı?

Oğlan, soruların hiçbirine cevap vermiyor, nazikçe gülümseyip dikkatini çekmek için birbirlerini iten kızlara başını sallamakla yetiniyordu. Jongseong'un başı sırasında gözleri ise yeni çocuktaydı. Bir buçuk hafta önceki kızın söylediklerinin doğru olması sinirlerini bozuyordu. Yeni çocuk deli gibi yakışıklıydı, güzelliği içinizde sürekli ona bakma isteği doğuruyordu, Jongseong hâlâ kıskanmıyordu.

Tam gözlerini kapatıp başını öbür tarafa, bu kaostan uzağa çevirecekti ki yanındaki siyah saçlı oğlan aniden ona uzanmış ve uzun parmaklarıyla omzunu kavramıştı. "Oh, bu öğlen zili olmalı? Hepinize önerileriniz için teşekkürler ama zaten sıra arkadaşımla öğlen yemeğini beraber yeme kararı aldık," oğlan, sandalyesini bacaklarıyla geri ittirerek ayağa kalkmış ve Jongseong'u da peşinde sürüklemişti.

"İyi yediğinizden emin olun, sonra görüşürüz!" Ufak, nahoş bir el sallama ve sınıftan çıkmışlardı. Jongseong daha neler olduğunu tam anlamıyla kavrayamadan kendini kafeteryada buldu, zil ne zaman çalmış ve yeni çocukla ne zaman sözleşmişlerdi?

"Normalde dışarıdan yemem ancak galiba bugün öyle yapmak zorundayım," Jongseong, yanındaki oğlan nefesi altından kendine mi mırıldanmıştı yoksa Jongseong'un da onu duymasını istemiş miydi tam emin olamadı.

Yine de siktir et deyip dudaklarını araladı, "Deli misin sen?" Tamam, belki biraz fazla kabaca çıkışmıştı ancak tanrı aşkına ne oluyordu burada? Niye adını bile bilmediği bu çocukla kafeterya sırasındaydı ve niye oğlan bu normal bir salıymış gibi davranıyordu? Jongseong'un suratındaki aklı karışmış ifade yeterince açıklayıcı değil miydi?

"Huh?"

"Beni ne diye kafeteryaya sürüklüyorsun bir de yalanına dahil ediyorsun, deli misin sen?" Jongseong kendine aklı karışmış şekilde bakan oğlana çıkıştı.

"Ne yapsaydım yirmi kızla bir masaya mı dizilseydim? Zaten vicdansız gibi kafanı koymuş izliyordun..." Hâlâ adını bilmediği çocuk dudaklarını büzerek söylendiğinde Jongseong sinirden köpürüyordu, bu herif hem kız tavlayıp hem de değer bilmemezlik mi yapıyordu?

"Yemeğimin parasını ödeyeceksin."

"Cüzdanım üstümde bile değil... Açık olmak gerekirse sen ödersin diye düşünmüştüm." karşısındaki oğlan mahcup bir gülümsemeyle konuştuğunda Jongseong o yakışıklı suratına bir tane geçirmemek için sebepler arıyordu.

"Seni utanmaz..." Jongseong dişleri arasından tısladı.

Siyah saçlı oğlan, sinirle gözlerini devirirken cüzdansız oğlan cebindeki elini çıkarmış ve ona doğru uzatmıştı, "Park Sunghoon."

Jongseong, Sunghoon'la ilk tanıştığı gün ikisinin öğlen yemeği için de ödeme yaptı. Sunghoon her ne kadar yemeğini bitirdikten sonra Jongseong'a iyiliğinin karşılığını yarın geri ödeyeceğini söylemiş olsa da asla sözünü tutmadı. Önemli değildi, Jongseong oğlanın bu yanına zamanla alışabileceğini düşünmüştü.

omuz | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin