Jongseong'un ona, Heeseung'ın Sunghoon ile olan anlaşmasından haftalar önce vazgeçtiğini söylemesinin üzerinden iki saat geçmişti; sonunda baş ağrıtıcı derslerinin bitmesine sevinen Jaeyun okulun otoparkında onu bekleyen arabasına doğru ilerliyor, tek omzuna attığı sırt çantasına sıkıca tutunmuş yüzünü kızartan soğuk hava sanki orada değilmiş gibi davranmaya çalışıyordu.İki saat boyunca Jaeyun derslerine ilgi gösteriyormuş gibi davranmak zorunda kalmış ve Jongseong'un sözleri üzerine istediği şekilde düşünememişti. Oğlan, istemeden de olsa ona yabancı olmayan pişmanlığın tadını dilinde hissedebiliyordu. Fakat neden hissediyordu bu pişmanlığı? Heeseung, sonuç olarak her şekilde onun kalbini kırmak için adımlamıştı hayatının içerisine değil mi? Oğlanın, orijinal planlarından vazgeçmiş olması ne değiştirirdi ki? Eğer, Jaeyun'ın ufak bir miktar olsa da kendine duyduğu saygısından birkaç damla kaldıysa Heeseung'ın yüzüne bir daha bakmaması gerekirdi.
Hâlâ içinde alevlenmeye devam eden sinir kıvılcımları Jaeyun'ın gözünü boyuyordu.
Sarışının, Heeseung bu hikayedeki tek kötü kişiymiş gibi davranmaya hakkı yoktu. Heeseung, nasıl Sunghoon tarafından görevlendirildiyse; Jaeyun da kuzgun saçlı oğlan tarafından istemediği bir rolü oynamaya itilmişti. Kabul etmeyi içten içe reddediyor olsa da, Jaeyun da Heeseung kadar suçluydu. Aralarındaki tek fark Heeseung'ın sarışın oğlana tüm bunları para karşılığı yapmış olmasıydı. Tabii, bir yere kadar.
Jongseong'un sözleri, acıyan kalbine iyileşme umudunun tohumlarını serpiştirmişti.
Belki de Heeseung o gün ona kendini açıklamaya çalıştığında Jaeyun ona izin vermeliydi, şimdi her şey için çok geçmiş gibi hissediyordu Jaeyun. İlişkilerinin yokuş aşağı yuvarlanmasının üzerinden geçen üç hafta süresince Heeseung defalarca Jaeyun'a ulaşmaya çalışmış ancak ya Jungwon ya da Sunoo tarafından durdurulmuş ve uzaklaştırılmıştı. Dürüst olmak gerekirse, Jaeyun diğer oğlanın çabasızca ondan vazgeçmemiş olmasına seviniyordu.
Diğer oğlanlar Jaeyun'ın Heeseung'ın ona ulaşma çabalarından habersiz olduğunu düşünüyordular ancak Jaeyun biliyordu, onları görüyordu. Artık üç hafta öncesine kadar olduğu gibi çevresinde olup bitenlerden habersiz değildi.
Peki. Jongseong'un söyledikleri, Jaeyun'a umut vermiş olabilirdi. Fakat kalbinde kanaması daha yeni duraklamaya başlayan ''Lee Heeseung'' isimli yarayı tekrardan deşelemek ne kadar iyi bir fikirdi? Sarışın oğlan, açıkçası artık Lee Heeseung'a güvenebilir miydi bilemiyordu. Aptal aşık gönlü ona evet diyor olsa da hâlâ çalışmayı az buçuk becerebilen beyni ona hayır diye çığlıklar atıyor, sapmaya çalıştığı yoldan onu vazgeçiriyordu.
Jaeyun, sorumlu bir bireyin de yapacağı gibi, aşık gönlüne teslim olmayı reddetmiş ve beynini dinlemeyi seçmişti. En son, kalbinin yönetime geçmesine izin vermişti de ne olmuştu? Sadece küçük düşmüştü. Ne zaman Sunghoon'un onu o şekilde gördüğü gerçeği aklına gelse Jaeyun'ın midesi bulanıyor ve içinde Heeseung'a karşı beslediği kin tekrardan gün ışığına çıkıyordu.
Eğer ki Jaeyun, Heeseung'a ulaşma ve oğlanla tekrardan bir ilişki kurma yoluna çıkarsa; affetmesi gerekecek çok şey olacaktı. Ve Jaeyun'ın övünmeyi sevdiği en özgü özelliklerinden biri de insanları asla affetmemesiydi, isterseniz akrep burcu olmasına bağlayın.
Jaeyun bu soğuk kış gününde, otoparkta onu bekleyen arabasına ilerlerken karar vermişti.
Sim Jaeyun'ın, Lee Heeseung ile geçirebileceği bir geleceğin ihtimali söz konusu değildi.
Göğsünde hissettiği burukluğu görmezden gelecek olursa, Jaeyun beyninin onun için aldığı kararı beklediğinden daha iyi karşılamıştı. Büyük ihtimalle hâlâ diğer oğlanın sevgisinde takılı kalan gönlü, ondan aldığı karar yüzünden şimdi nefret ediyordu. Olsun, önemli değildi, zaman en iyi ilaçtı. Yakında, onun özel kişisinin Lee Heeseung olmadığını gönlü de kabullenecek, oğlanın kokusunu unutacaktı. Jaeyun, bunu başarabileceğine inanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
omuz | heejake
Short Storylee heeseung, sim jake'in başına belaydı. [heejake, boyxboy.]