3.9

1.3K 137 59
                                    



sunoo
derste misin???

jaeyun
hmm hayır erken çıktık

sunoo
ben ve jungwon kafeteryadayız!
<3 gel

jaeyun
pff tamam

Jaeyun'ın, Sunghoon ve Heeseung'ın çevirdiği oyunu öğrenmesinin üzerinden iki hafta geçmişti. İki haftadır ne Sunghoon'a rastlamış ne de Heeseung'la karşılaşmıştı. Elbette iki oğlan da hâlâ okula geliyordu, sadece Jaeyun'ın gözüne batmamıştılar. Heeseung'la ortak olan film çalışmaları dersinde bile diğer oğlanın varlığını hissetmemişti sarışın çocuk, orada en arka sırada oturuyor olduğunu biliyordu ama yine de sanki orada yokmuş gibiydi. Jaeyun dönüp gerçekten de orada mı değil mi kontrol etmiyordu ve etmeyi de planlamıyordu. Hayatı böyle daha hoştu.

Jungwon'dan duyduklarına göre Jongseong hâlâ Sunghoon'la konuşuyordu, Jaeyun bu habere şaşırmamıştı. Jongseong'un, Sunghoon'a aşık olduğu gün gibi ortadaydı; elbette kumru saçlı oğlanla konuşmaya devam edecekti, Jaeyun onun için kötü hissetmeden edemiyordu. Park Sunghoon, Jaeyun'ın hayatı boyunca tanıma fırsatına sahip olduğu en büyük sik kafalıydı.

Heeseung ile lavaboda geçen ufak "konuşmalarından" sonra Jaeyun okuldan ayrılmış ve Sunoo'nun telefonunu çaldırmıştı. Okulun park alanındaki banklardan birine oturup her şeyi Sunoo'ya anlattığında oğlan onun bu hâlde araba kullanamayacağını söylemiş ve Jaeyun'ı evine bırakmıştı. Şanslıydı ki annesi işten erken dönmemişti. Jaeyun hızla odasına kapanıp saatlerce yastığına ağlama fırsatını yakalamıştı.

Hâlâ, o anda da olduğu gibi, üzerinden üç hafta geçmiş olmasına rağmen Jaeyun yaşananlara inanamıyordu. Artık hayatında Lee Heeseung isimli bir oğlanın yer almadığını her hatırladığında göğsü sıkışıyor, nefesi daralıyordu. Aşık olmanın berbat taraflarından biri de buydu: kalbin unutması çok zordu.

Üç hafta olmuştu ancak Jaeyun yine de kendini Lee Heeseung'ı özlerken buluyordu.

Çok çabuk alışmıştı oğlanın rutinindeki yerine, geceyi beraber geçirdikten sonra beraber uyanmalarına, yüzlerini beraber yıkayıp kahvatıyı beraber yapmalarına o kadar çabuk alışmıştı ki Jaeyun şimdi onsuz ne yaparsa hep eksik ve yalnız hissediyordu. Hiç adil değildi, hayat hiç adil değildi, aşk hiç adil değildi.

Keşke o gün Heeseung'ı o lavaboda bıraktığı gibi tüm hislerini de oğlanla beraber orada bırakabilmiş olsaydı. Gerçek olmayan bir sevginin yasını tutuyordu ve bu oldukça gülünçtü. Jaeyun sadece salağın tekiydi. Heeseung büyük ihtimalle onu bir saniyeliğine bile düşünmüyordu. Acilen oğlanı aklından çıkarması gerekiyordu ancak beklediğinden çok daha zor ve uzun bir süreçti üzerinden gelmek.

Şimdi Jaeyun kafeteryanın yolunu tutmuştu. Yanında kalan son iki arkadaşıyla öğlen yemeği yiyecekti ve mutlu numarası yapacaktı, sanki her geceyi ağlayarak geçiriyor olduğu çökük göz altlarından belli olmuyormuş gibi. Jaeyun sadece kendini kandırıyordu fakat bunu sesli kabul etmeyecekti, böylesi daha iyiydi.

"Hey! Bak kimler gelmiş, merhaba Bay Güzellik." Sunoo, Jaeyun oturdukları masaya yaklaştığında anında oğlanın simasını yakalamış ve utanç verici derecede yüksek bir ses tonuyla bağırarak konuşmuştu. Yanında oturan Jungwon'ın kulakları çınlamış olmalıydı ki oğlan gözlerini acıyla kısmıştı.

"Merhaba Jaeyun."

"Size de merhaba Jungwon, Sunoo." Jaeyun masada karşılarına yerleşirken gülümseyerek konuştu. "Ne yiyorsunuz?"

omuz | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin