sınıfça eşyaları okulun ayarladığı otobüsün bagaj kısımlarına yerleştirme sırasında herkes birbirine dayadıktan sonra -ki özellikle jisung dayamıştı- zor da olsa otobüse binmiştik. ben jisung la otururken felix ile minho da arkamızda ki çift kişilik koltuklara geçmişlerdi
jisung ve felix, minho ile benim aksime iyi anlaştıkları için bende sürekli konuşmaya katılmak zorunda kalıyordum
''hyunjin biraz şekerleme ister misin'' felix in uzattığı jelibon şekerleme paketine baktım ve elimi uzatıp içinden birkaç tane alacağım sırada minho' da elini benimle aynı anda uzatmış ve ben daha bir tane bile alamadan hepsini avuçlayıp ağzına doldurmuştu
''minho hayvan mısın'' felix haklı, minho ayarı olmayan bir hayvan
''ne var'' pişkin pişkin konuşması o kadar sinirimi bozuyor ki. hiçbir şey demeden önüme döndüm ve cebimden, ölümüne dolanmış kulaklığımı çıkartıp çözmeye başladım
felix in minho ya kızdığını duyabiliyordum en sonunda minho pes etti ''tamam, tamam. o kadar istiyorsa gideceğimiz yerde bulduğum tüm jelibonları alıp ona ellerimle yedireceğim, şimdi lütfen biraz sessiz ol'' zaten gerginken birde minho nun saçma şımarık tavırlarının üst üste gelmesi mental sağlığım için hiç iyi değildi...
''hem senden bir şey isteyen mi oldu düdük, inşallah yer yer sıçamazsın hepsi içinde kalır''
jisung un patlattığı kahkahasından anlamıştım sesli olarak söylediğimi, gerçi ben haklıydım orası başka.
''düdük mü?'' minho yu bunu kendi içinde düşünmesi için yalnız bırakıp önümüze döndük. kulaklığımı takıp kafamı koltuğa yaslayarak rahat bir pozisyona geçtim, otobüsün içindeki gürültüyü arkamda bırakarak uykuya daldım.
.
.
.
bok gibi oldu bu ama geçiş zaten