''eğer sen sigara verirsen bende ateş veririm'' 3g minho. ona ne bir şey vermek istiyordum ne de ondan bir şey almak fakat saat bire gelmek üzere ve bunları aldığım büfede ben girdiğimde kapanmak üzereydi. kısacası başka şansım yok... yanımdan aldığım paketin içinden bir tane çıkartıp ona uzattım, o da çakmağı bana verdi ve yakmamı bekledikten sonra o da ağzındaki sigarasını, tek eli ile tuttuğu çakmağıyla yaktı ve yarım ağız bir şekilde konuştu
''sen niye buradasın''
''seni hiç alakadar etmeyen bir konudan dolayı'' bunu demem üzerine kafasını çevirip önündeki, üstüne ay ışığının düşmesiyle belli bir kısmı parlayan denizi izlemeye odaklandı
''hyunjin'' ne var amın evladı, ne var
''hm''
''özür dilerim''
''kesecek misin şunu yoksa seni boğarak öldüreyim mi''
''hatalıydım, hala da öyleyim. biliyorum telafi edemem ya da sende açtığım yarayı kapatmaz dediklerim.''
''sus minho'' iyice canımı sıkmaya başlamıştı bu durum ve gittikçe sinirlenmeye başlıyordum.
''ben... ben seni çok aradım, inan bana bulmak için çok uğraştım. liseye geçtiğimde yeni yeni aklım başıma geliyordu, herkesten özür diledim kendimi affettirmek için elimden gelen her şeyi yaptım... ama seni bulamadım, halbuki bunca zamandır dibimdeymişsin. o kadar değişmiştin ki o küçük çocuk olmana imkan bile vermedim...ben gerçekten çok üzg-''
yakasını kavrayıp kükrercesine konuştum. cesaretimin veya bu yüzleşme hırsımın nereden geldiğini bilmiyorum belki aldığım alkolden, belki yıllardır içimde ona karşı biriktirdiğim öfkenin artık tutamayacağım hale gelmesinden dolayıydı
''sana susmanı söyledim minho. yaptığın veya bana bıraktığın izler aptal bir özürle telafi edebileceğin türde küçük şeyler değil, değiştim ayağına yatma bu durum beni zerre alakadar etmiyor ve umurumda değil. ucuz yalanlarını anlatacak başka birini bul enayi değilim ben.''
bıraktığımda yüzüme dolu gözlerle bakmaya devam ediyordu ve bu beni daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramadı, cidden ona inanacağımı düşündü mü? bir insanın çocukluğu neyse yaşlılığı da odur, bunu değiştiremezsin, ve kuru bir özürle onu affedeceğimi düşünüyorsa bu konuda gerçekten çok yanılıyor.
''şovu kes'' dememle birlikte minho gözünde biriken timsah gözyaşlarını silip elindeki sigarasını yanımızda bulunan sigara çöpüne fırlattı, ayaklanıp üstünü silkeledikten sonra yüzüme tekrar bakmadan bulunduğum yerden uzaklaştı
sahilde sabahladığım için sırtım bir hayli ağrıyordu. otele dönmek için ayaklandığımda saat sabah 8' e gelmek üzereydi yanımda duran şişeleri çöpe atıp yürümeye başladım
o an pek bir şey düşünmek istemediğim için pantolonumun arka cebindeki kablolu kulaklığımı çıkartıp telefonuma taktım şarjım 18 di eve gidene kadar yetmesi için dua etmekten başka bir çarem yok kısacası
otele vardığımda odada jisung tan başka kimse yoktu, o da benim çantamı topluyordu beni görünce duraksadı fakat kalan kıyafetlerimi yerleştirmeye devam etti. şu an ona kızamayacak kadar kırgın hissediyordum
söylemediği için değil, elbette gizli tutabilir bu onun hayatı sonuçta ama benden gizli tutmasının sebebinin benim onu yargılamam korkusu olması elimi kolumu bağlayıp ona bir adım atma isteğimi bastırıyordu. çantamı kapatıp kendisininki ile birlikte omzuna atıp yürümeye başlamıştı, kolundan tuttum ve çantamı elinden aldım
''kendim hallederim, sağ ol.'' bir şey demeden kafasını sallayıp odadan çıktı. bende onun ardından ilerledim
arabaya bindiğimizde herkes geçen sefer oturdukları yerlerindeydi tek fark felix in orada olmamasıydı, bu da jisung ve minho arasında bir tercih yapmamı gerektiriyordu ve ben minhoyu seçtim.
jisung a bakmadan minho nun yanına oturduğumda ikisi de şaşkınlıktan tek kelime edememişlerdi. ikisine de bakmadan hızlıca telefonumu çıkartıp kulaklığımı taktım ve kısa süreli yolculuğumun sorunsuz geçmesi umarak dışarıyı izlemeye başladım
.
.
.
keşke norveç de bok olsam bok