𝐊𝐞𝐭𝐮𝐫𝐢

33 6 6
                                    

Kötü diyebileceğim bir sabahtı. Sabah alarmıma kalkamamıştım uyandığımda ilk ders saati geçmişti bile. Baş dönmesi ile dikilip koşarak üzerimi giyinme şaftımı düzeltme işlemleri ile evden hızla çıkmıştım. Sadece benim arabam vardı garajda babam ve Ares yoktu. Olsalardı büyük bir ihtimalle Ares beni evde tutar ve yanında gün geçirmeye zorlardı. Babam olsaydı doktor olmasını kötüye kullanarak rapor yazdırmak için bu tür numaralara girmemem gerektiğini zırvalardı.

Gazı kökledim yiyeceğim hız cezaları pek umurumda değildi. Öderlerdi nasıl olsa.

Bir yandan yola bakarken diğer yandan telefonuma babamdan gelen mesajlara cevap yazdım. Evet vaktinde okula gittim ama yazmayı unuttum falan filan klasik yalan.

Okul arazisine girince kendi park alanıma geçip arabayı park ettim.

Arabama öpücük attım onu aldırana kadar canım çıkmıştı sonuçta. Babanız yeni arabalara meraklıysa klasik bir Cadillac aldırmak pek zor bir işti.

Biyoloji laboratuvarında kapıyı çaldım gel sesiyle içeri girdim.

"Gün size erken aymış Miss Jusca."

Biyoloji öğretmenim. Tanrı şahittir kendi yarattığı beynin kullanılmadığına.

Yatağın ters tarafından kalktığımı bilmediği için Mrs Patins'e acıyorum...

"Bugünde her günkü gibi orta yaşlı sex yapamayan menopozlu kadın rolüne büründünüz. Mrs Patins isterseniz size uygun olarak birilerini Chester sokağında bulabilirsiniz."

Dediğim yer genelev sokağıydı. Kadın kızardı, morardı ve yeşillendi.

"DERHAL DIŞARI!"

Omuzlarımı silktim.

Kesinlikle insanlardan en nefret ettiğim ve saldırganlığımın sınırlarında olan bir güne başladım...

"Sağınızdan kalkmaya özen gösterin Mrs jigolo kocanız sizi tatmin edecek kadar bakmaması çok yazık."

Neyim olduğunu biliyorum.

Saldırma ve kendini kollama iç güdüsü.

Sabah kalkmanın sinirini, hala atamamıştım ama bu muhabbet hoşuma gitmişti.

Daha bir laf söyleyemeden sınıfa göz kırpıp çıktım arkamdan gelen kıkırdamalar ve bağırmalarla, tek kolumda ki çantama sarıldım bu eğlenceliydi.

Bu çok eğlenceliydi. Neşem ve kanımda ki ateş biraz dinmişti.

Başıma patlayacak belayı düşünmeden blok binanın kantinine indim. Kendime kahvaltı olarak bir kahve ve peynirli bir sandiviç aldım. Jambon olmayan her sandviçe küfreden ben bu sabah geç kalktığım için buna razı gelmek zorundayım.

Hızla tadına varmamaya özen göstererek ısırdım bayat, Tanrım bayat! Sandiviçi bitirdim zorlanarak, en azından makinenin kahvesi içilebilir derecede iyi olduğundan bayat sandiviçin tadını bastırdı.

Damak zevkime önem veriyorum her şeyin tadı ve kokusu birer anı ve zevktir. Bu benim için fazlasıyla önemli.

Kahveyle bayat sandiviçin tadını arıtırken, kendi kendime daldım yine asıl meselelere. Sabah telaşı ve hocayla olan tatlı muhabbetimiz bir nebze geçe itmişti düşünmem gerekenleri.

Bir süre hangi hastasıyla iletişime geçmem gerektiği üzerine bir plan notları aldım defterime.

Kafamda üç isim vardı sadece.

FBI Akademisinde eğitmenlik yapan Özel Ajan William Graham, ki kendisini terapi sonraları görüyorum ve sık sık göreceğim, gerçi geçenki seanstan baygın olarak babamın kucağında çıkmıştım.

Lecter'ın kesildikten sonra evlatlık aldığı benim sınıfımda olan kızı, Abigail Hobbs ve savunmasız bir şekilde iki yıldır sağlıklı olarak raporlarda nitelendirilen; Randall Tier.

Randall Tier en iyi seçenekti müzedeyken ona erişmem kolay olacağı gibi konuşturmakta kolay olur.

Adam hakkında tabletimden kısa bir araştırma ve notlarımı alarak kafama planı oturtma sürecine girdim...

Tatlı küçük sırrını kafamda bağdaştırmam uzun sürmedi.

"Bingo!.. Tanrım anlamayacak kadar aptal mı bu federaller?!"

Çalan zille beraber hızla eşyalarımı topladım, kahveyi basket yapıp çöpe attım ve diğer dersim için ileri rusça dersliğine uçtum denebilir ,kimseyi görmek istemiyorum.

En arkada öğretmenlerin pek gelmediği bir yeri kaptım ve kafamı matematik problemleri kitabıma gömdüm.

Rus edebiyatı ve İspanyol edebiyatı derslerinden Rus'u seçmiştim. Ana dilimden sonra ilk öğrendiğim dildi zaten oraya da sık gittiğimizden burada benim açımdan çok daha kolaydı, hoca neyse ki pek bulaşan bir adam değildi bu yüzden rahat rahat kafamı ya kitaba ya da problem çözmeye veriyordum.

Dersliğe gelen oğlanlar ise benim yanımda takılıp kadına nasıll laf attığımı ve ardından nasıl bozardığını taklit ediyorlardı, komik ve aptal mimiklerine güldüm.

"Harikaydı sonra ders boyu sinirden ayaklarını yere vurarak gezdi!"

"Seni her yere şikayet edecekmiş."

"Çok bilmiş kadın cidden bende bıkmıştım harika bir şey yaptın."

"Ve sonra-"

Bla bla bla... Bu tip şeylere saygılı bir şekilde hafifçe başımı sallıyor onları dinlediğimi anlamaları için başımı sallayıp mimikler yapıyordum.

Bir süre sonra oğlanlar Amerikan Futbolu konuşmak için sıralarına geçince bu kez dedikoducu kızlar geldi. İtiraf etmeliyim ki sarışın barbie kızlar benlik değildi. Onlara o kadar da ilgi göztermedim.

Gözüme çarpan sadece sevimli bir kızıldı ki onunda okulun yarısıyla çıktığını bildiğim için koleksiyonuna girmemek adına onunla flört etmedim.

Ders hocası gelince herkes kendi sırasına geçti bir kişi hariç, Hobbs kızı ayakta boş kalan yanıma bakıyordu. Daha geleli iki hafta olduğundan biraz dışlanıyordu.

Bilmiyorum sanırım bir anda kızgınlıktan... Merhamete geçtim? Ya da Üvey babası ve yamyamlık merakımı ne kadar sağlıklı bir şekilde yetiştirildiğinden haberi olup olmadığını sorabilirdim. İnsan eti kadar sağlıklı bir beslenme çeşidi ve ilk çağlardan beri insanları yozlaşma olarak gördüğü yamyamlık hakkında...

Gerçi Doktor Lecter eminim ki bu davranışımdan hoşlanmaz... O odada konuşulanları dışarı çıkaracak değilim ne de olsa.

Gelmesi için sıramın üstüne hafifçe bir kaç defa vurdum gözleri açıldı şaşırdı ama hızlı adımlarla gelip yanıma oturdu.

"Evet herkes yerine oturduysa dersimize başlayalım. En son Tolstoy'un eser analizlerinden Savaş ve Barış kitabında kaldık. Savaş Ve Barış..."

Ders anlatılırken pek takmadım, kafamı ileri düzey problemlere vermiş deli gibi bir hızla kalem oynatıyordum...

Koluma korkak bir dürtüş olunca kafamı kaldırıp Abigail'e baktım büyük mavi gözleri endişeyle tahtanın tarafına baktı, bana tahtayı gösterdi, keşke o tarafa bakmasaydım.

Hoca anlaşılan ilk defa benim dersi dinlemememden rahatsız olmuştu.

"Evet Miss Jusca lütfen kitaptan sevdiğiniz bir alıntıyı Rusçaya çevirip söyleyin."

Beklemeden konuştum.

"Kak ne ustat' ot etoy glupoy, nelepoy, odinakovoy dlya vsekh lzhi! Vse to zhe samoye i vse lozh'!"

(Hepsi birbirinin aynı bu aptalca,saçma yalanlardan nasıl da bıkıp usanmıyorsunuz! Hepsi birbirinin aynı ve hepsi yalan!)

"Teşekkürler Miss Jusca, evet Mr Bennet sıra sizin."

Ve yine önüme döndüm küçük bir postite bir alıntı daha yazıp Abigail'in defterine yapıştırdım ve sıranın üzerine.

'Biraz kopyadan zarar gelmez ;)'

Teşekkür anlamında başını salladı ve dudakları tebessüm oldu.

Gülünce çok daha güzel oluyor diye düşünmeden edemedim...

KaamosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin