Sessiz bir sabaha kanlar içinde uyanmak... Harika bir his değil ama yaşadığıma ve öfkesinin kurbanı olmadığıma şükretmek gerekiyor sanırım.
Tavanla bakıştım bir süre ne kadar bilmiyorum.
En sonunda kollarım ve yanan yüzümle komidine döndüm saate baktım.
Sabah dokuz.
Yavaşça kalktım diklendim yatakta. Ellerimden destek alıp ayağa kalktım bacaklarım her yanımda sızı kalmıştı.
Siyah kapşonlu hırka, siyah bir tişört ve krem pantolonumu ve havlularımı dolaptan alıp odama bağlı küçük banyoma girdim.
Kendimi sıcak suyun altına atınca tüm uzuvlarım gevşedi derim kızarırken rahatlıyordum üzerimden akan taneler, nemden dolayı boğulacak gibi hissedince hemen işimi halledip çıktım.
Odamın camını açtım içeri dolan soğukla tekrar nefes alıyordum soğuk tenime iğneler batırıyor sanki.
Üzerimi giyinip yatağımı değişip düzelttim burnumun üzeri morarmıştı dudağım ve kaşımda patlak vardı.
Burnuma pansuman yaptım kaşımı bantladım dudağıma bir şey yapmadım.
Kanlardan arınmak ve pembeleşmiş derimin hassaslığıyla herşeyi hissetmek en sevdiğim şeydi.
Hafif sızıyı seviyorum.
Odaya baktım her şey yerli yerindeydi. Kapımda ki kilidi açtım yavaşça. Kapıyı kemdime çektiğimde kapı koluna asılmış çantamı aldım kan lekesi yoktu.
Ares temiz davranmış olmalı burada cinayet işlemek kendi ülkemizde işlemekten daha zordu.
Çantayı kapıdan alıp geri kapıyı kapattım içini açıp kurcaladım. Her şey yerli yerinde ve ek olarak konulmuş her hangi bir GPS veya dinleme cihazı yok. Demek ki ben attığım için artık vazgeçmiş.
Telefonumu elime alıp açtım. Babamdan iki cevapsız çağrı ve iki mesaj vardı.
Hemen mesajları açtım.
'Saat 11 de ameliyat bitiyor, telefonunu aç'
'Çıkınca bana yemek getir. Hastanede bekliyorum.'
Senin telefonunu açmıyorum ve sen sorgulamıyorsun?
Evet tam anlamıyla bunadı. Gerçi beni önemsemeyin ondan beklememeyi öğrendim.'Bir şeyler yapıp getiricem bana bir günlük rapor yazdır. Kapıya tosladım.'
Eh bu halimi açıklamak için pek iyi bir açıklama sayılmasada idare eder.
Odada çıktım ve seslendim.
"Broli?!"
Ses gelmedi ses gelmemesiyle rahat bir nefes aldım hızla mutfağa geçtim.
Babam için yemek yapmak. Genel hal durumu. On yaşında yemek yapmakta iyi olduğumu keşfetmişti rahibeler eh benimde hoşuma gidiyor. İksir yapmak gibi.
Babamın beğenisini kazandığım ilk alandı yemek yapmak.
Ne zaman uzun ameliyata girse bana haber uçurur ve yemeği kızının yapıp getirmesini isterdi.
Sanırım kızını övgüyle etrafında tuttuğu tek an vefalı babayım kızımı iyi yetiştiriyorum dediği anlardı.
Onun gözdesi hep Ares'ti. Ve maalesef bunda büyüklüğü değil cinsiyet ayrımcılığı yüzünden.
Ares'in tek yapması gereken okumak ve öğrenmekti.
Babamın oğlu elini hiç bir şeye değdiremez çünkü herşeyi Themis yapmak zorunda bu onun vazifesi.
Themis bir evi çekip çevirmeyi, kardeşine ve babasına nasıl hizmet etmesi, kriz yönetimi, dövüş klübünde canı çıkana kadar eğitilsin, hastane yönetimi ve dosyalamanın nasıl gerektiğini öğrensin anca!
Gerçi bunlardan bunaldım bile şuan faydalarını görüyorum.
Ama yinede sağlıklı bir çocukluk ve gençlik geçiremediğim için üzgün olacağım.Ama bu keyfimi bozmaya yetemez.
Güldüm kendi kendime etleri pürmüzle yakarken.
"O kadar acizler ki... Benim avladığım domuzu yiyorlar sonra da bana aciz muamelesi yapıyorlar.Ne kadar da acınasılar."
Her şeyi paketleyip son kez kontrol ettikten sonra yeni bir çantaya eşyalarımı doldurup saçlarımı yaptım.
Gözlerimin altında mor halkalar, burnumda ki kocaman sargı, kaşımda ki bant ve sahte gülümsememle hazırdım.
Yarım saat kala hastaneye varıp park ettim arabayı babamınkinin yanına.
Eşyaları alıp B12 kokan gözleri kör edecek beyazlıkta ki koridorlardan ilerledim.
Tanıyanlar selam veriyordu.
Eh eski tanıdıklardan kalanlarsa sanırım yine bir kavgaya karıştığımı düşünerek dudak büzüyorlardı.
Gözlerden kurtulduğum an sevinçli bir nefes çektim ciğerlerime babamın odasına girdim.
Klasik ve fazla şatafatlı...
Deri koltuğuna parmak ucumda dokundum.
"Güzel bir dekorasyon yapacağım..."
Koltuktan çekilip yemek kablarını masanın üzerine dizdim telefonumun sesiyle kaşlarımı çattım mesaj bildirimi sesi.
Hemen açtım ana ekranı mesajı atan çok sevgili terapistim Hannibal'dı. Onun dünki seansını kaçırmıştım.
Hızla mesaja tıkladım misafirler için olan tekli deri koltuklardan birine gelişigüzel oturdum bir yandan benim iznim olmadan minik bir tebessüm oluşmuştu.
'Dün olan seansımıza gelmedin Themis. İyiysen bugün saatinde gel. -HL'
Yanaklarıma hafif bir ısı yayıldı. Beni merak ettiği gibi saçma bir düşünceye kapılmak istiyorum sanırım.
Hannibal ilk andan beri bende otorite, zeka ve estetiğin neredeyse bulunmayan hali olduğu izlenimini vermişti. Belki de bu kadar hızlı ve kendi isteğimle konuşmama neden olmuştu. Elbette onu ben seçtim ama zerimde böyle... Daha önce kimsede bana karşı olmayan bir sadakat ve anlaşılma hissi oluşmuştu.
Sanırım bir yerde kalbimde ve beynimde Hannibal Lecter'a alışmaya hazır bir tarafım var. Duygu açlığımı yıllar boyunca beslememiş bir yaşamın ardından kendimi kapattığımı düşünsem bile gerçek şu ki ben kendimi bir tek duygularımda baskılıyamıyorum.
Yavaşça klavyenin çıkardığı tuş seslerini dinleyerek bir süre yazıp yazmamak konusunda.
'İyiyim Doktor sadece talihsiz bir kaza oldu bugün bana seans ayarladığınız için çok teşekkür ederim.'
Evet abimin çıldırma seviyesini biraz daha yükselttiğim bir kaza...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaamos
Fanfiction|Hannibal Au| Themis bu hayattan çok şey istemedi sadece bazı arzuları vardı... Hannibal ise onda olan ışığı parlattı. ~Kaamos Fince 'Kutup gecesi demektir, 24 saatten fazla süren karanlık dönemi temsil eder'~ 2024 Temmuz'a Kadar Askıda -Tek tük b...