12

243 14 0
                                    

Suçluluk duygusuyla karşımda durup neşe içinde konuşan Savaş'a baktım. Sabah okula gelmeden önce ona herşeyi anlatıp ayaklarına kapanarak özür dilemek istiyordum.

Fakat onu görünce dilim tutulmuştu sanki konuşamıyordum. Sözcükler ağzıma tıkanmıştı sanki. Onu ve Demir'i kaybetme düşüncesi her şeyi anlatmaktan vazgeçmeme sebep oluyordu.

"Hadi güzelim ders başlayacak gidelim" diyerek ellerini belime sarıp yanağıma öpücük konduran Demir'e baktım.

"Sakın bana gene beraber girmeyelim Demir,utanıyorum, henüz erken değil mi herkesin bilmesine falan gibi cümlelerle gelme" diyerek lafı ağzıma tıkmasıyla sustum.

Bende isterdim onunla beraber el ele okula girmeyi. Kızların ona olan bakışlarının azalmasını fakat birçok sorun vardı ve bu sorunlar oldukça büyük sorunlardı.

"Me-Melis" diyerek ağlamak üzere olan sesiyle konuşan Samet'in sesiyle kafamı çevirip ona bakmıştım.

"Samet" diyerek şaşkınca konuştum. Onunla karşılaşmayı beklemiyordum.

"Demek onunla..." diyerek konuşmaya devam etmeden önce bana sonra ise Demir'e bakıp kafasını üzüntüyle etmişti.

"Evet aynen öyle sorun mu var?" diyerek sinirle konuşan Demir'e baktım.

"Samet ben sana söy-"

"Hayır Melis konuşmana gerek yok." Diyerek arkasını dönerek okula girmeyip geldiği yönden geri gitmişti.

"Onun üzülmesini istemiyordum" diyerek mırıldandım.

"İyi oldu" diyerek omuz silken Savaş'a baktım bu sefer.

"Ben derse gideyim geç kalmayayım" diyerek konuşarak arkamı dönerek okula doğru yürüdüm. Kendimi bu kadar kötü hissetmem normal miydi acaba?

"Melis bekle" diyerek arkamdan gelen Demir'e baktım.

"Sorun ne söyler misin?"

"Ne sorunu Demir?"

"Söylesene Melis kimse bilmesin demenin asıl sebebi nedir?" Diyerek sorgularcasına yüzüme bakmasıyla yuktunmak istedim.

"Bir cevabın bile yok Melis. Söylesene özellikle bir kişinin bilmemesi için mi böyle yapıyorsun?" Diyerek ima edercesine konuşmasıyla kaşlarımı çattım.

"Ne saçmalıyorsun sen Demir?" Diyerek kızgınlıkla konuştum.

"Ne mi saçmalıyorum ben? Söyleyeyim o zaman Tuna'nın öğrenmesini istemediğin için belkide böyle yapıyorsun" demesiyle duyduklarıma inanamazcasına ona bakıyordum.

"Bunu nasıl düşünebilirsin Demir?" Diyerek duygu dolu sesimle konuştum. Bana inanmıyordu.

"Neden düşünmeyeyim. Birkaç ay öncesine kadar en iyi arkadaştınız. Daha geçen gün onunla konuşurken gördüm." Diyerek cevaplamıştı beni.

"Bu bana bu ithamı yapacağın anlamına gelmez" diyerek ağlamaklı olan sesimle zorlukla konuştum.

"Neden saklıyoruz o zaman?" Diyerek bu sefer ses tonunu biraz yükselterek konuşmuştu.

"Sadece sana bana biraz güvenip beklemini söyledim değil mi ama bana gram güvenin yokmuş senin!" diyerek konuştum.

"Bu arada Tuna bizi zaten görmüştü. Biliyor yani" diyerek konuşmaya devam edip onun cevap vermesini beklemeden okula girdim.

Lavaboya girdiğimde dayanamayarak ağlamaya başladım. Şimdiden bile bana güvenmiyordu. Biraz bile değildi bana olan güveni.

Belkide haklıydı. Yakında yerle bir olacaktı zaten güveni. Melis uyandığında ilk önce yapacağı şey gidip önce Savaş sonra ise onun ailesinden özür dilemek olacaktı.

Annem bu durumu başta istemesede daha sonradan oda Melis'in özür dilemesini kabul etmişti. Kendimi çıkamazda hissediyordum sanki.

Çantamı yerden alarak okuldan çıkıp Caner'e gitmeye karar verdim. En azından derdimi anlatacak bir dostum vardı.

Önünde durduğum kapının zilini çalıp derin bir nefes aldım. Kapının açılmasıyla tuttuğu çikolata kabıyla gülümseyen Caner'e baktım.

"Tam zamanında geldin Deren. Buz devrini açmıştım bende. Beraber izleriz" diyerek neşeyle konuştu.

"Sana anlatmam gereken bir şey var Caner" önce yüzümü inceleyip.daha sonra ise kaşları iyi şeyler olmadığını anlayıp çatılmıştı.

"O hanzo kılıklı herif seni üzdü kesin. Ben dedim sana o kadar ben sana daha iyilerini bulurum" diyerek söylenmişti.

"Demir hanzo değil bir kere. O çok kibar birisi"

"Ay hemende savun laf söyletme" diyerek cevaplamıştı beni."Neyse içeri gelde içeride konuşmaya devam ederiz. Hava buz gibi."

Olumlu anlamda kafamı sallayıp ayakkabılarımı çıkararak salona geçip koltuklardan birine oturdum.

"Ne oldu?" Diyerek karşımdaki koltuğa oturup merakla bana bakmıştı.

"Melis yapmış" diyerek üzüntüyle konuştum.

"Neyi Melis yapmış?"

"Savaş" diyerek cevaplayıp dudaklarımı gergin olduğumu belli edercesine ısırdım.

"Parça parça anlatmasana kızım. Düzgün açıkla" diyerek kanepe yastığını bana fırlatmasıyla kaşlarımı çattım. "Bakma öyle düzgün anlat sende"

"Peki o halde anlatıyorum" diyerek sıkıntılı bir nefes verdim. Anlatması gerçektende çok zordu.

"Savaş'a çarpan kişi Melis'miş" dememle şok olan Caner'e baktım.

Ayağa kalkıp ellerini çenesine koyup gergince sağa sola yürümeye başladı. Birden durup bana bakarak konuşmak için ağzını araladı fakat konuşamayarak tekrardan susup gergince durdu.

"Nasıl olur?" Diyerek sonunda konuşan Caner'e baktım.

"Tuna'da onun yanındaymış o söyledi. Hatta Tuna gidip itiraf ederek özür dilemiş fakat Melis bunu saklamış" diyerek cevapladım onu.

"Bu kız nasıl senin kardeşin olabilir gerçekten inanamıyorum" diyerek yüzünü buruşturdu. Aynı şeyi bende düşünüyordum açıkçası. Benim tam zıtım olan bir ikiz kardeşe sahiptim.

"Bunu itiraf etmesi gerekiyor" diyerek konuşmuştu.

"Evet uyandığı zaman babamla beraber karakola gidip itiraf edecekler"

"Anne ve babanada söyledin o zaman durumu" demesiyle olumlu anlamda kafamı salladım.

"Öğrendikleri zaman ne Savaş nede Demir yüzümüze bakmayacak" diyerek üzüntülü olduğu belli olan sesiyle ona bakıp sessizce kafamı eğdim.

"Bunu düşünmek bile adamı bu hale sokuyorsa öğrendikleri anı düşünemiyorum bile" diyerek konuşmaya devam etmesiyle gergince ofladım.

"Bize hesap soracaklar." Diyerek cevapladım onu "ve ne derse desinler sonuna kadar haklı olacaklar"

"Malesef öyle olacak" diyerek sessizce cevaplamıştı beni.

Kalbimdeki acının gittikçe arttığını hissetmiştim. Bu şey şimdiden böyleyse ileride ne hale geleceğimi şuan düşünmek bile istemiyordum.

ZIT İKİZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin