Şarap Bardağı(☆)

36 15 11
                                    

Gözlerim açık ama ne zaman açtığımı bilmiyorum. Elimde bir bardak dolusu kan kırmızısı şarap var ama ne zamandır bu şarap bardağı avucumda kestiremiyorum. Neredeyim ben?

Uzun, kaliteli ahşaptan bir yemek masasının baş köşesindeyim. Burası yüksek tavanlı ve oldukça geniş bir yemek odasına benziyor.

Evimde böyle bir oda hatırlamıyorum.

Hatta bir evim var mı, onu da hatırlamıyorum. Gerçekten neredeyim ben?

Elime yapışmış gibi hissettiren şarap bardağını masaya bırakmak için hamle yapıyorum ama milim kıpırdayamıyorum. Hala avuçlarımda şarap bardağı, öylece oturuyorum. Bedenimi hissetmeye çalıştığımda hissettiğim tek şey sonuçsuz ve yabani çabam oluyor.

Kastan, etten, deri ve kemikten oluşan bir canlı değil de; duygudan, düşünceden ve hiçlikten oluşan; kontrol edemediği bir bedene kapatılmış bir ruh gibiyim.

Taş kesilmiş, hissiz bir bedende cirit atan endişeli bir düşünceler silsilesinden ibaretim. Varlığın kıyılarındaki bir yokluğum. Varlık denizine giremeyen ama yokluk çölüne de ulaşamayan bir kısmi yokluk.

Tekrar bardağı bırakmayı deniyorum. Yenilgi.

O lanet olası bardağı önümdeki masaya koyamıyorum!

Elimden bıraksam ne olur? Üzerimdeki her bir yükle birlikte salıversem şarap bardağını.

Avuçlarımdaki bardağın camını hissetmeye çalışıyorum. Bunun için çabalayan zihnim insanüstü bir mücadele veriyor bedenime karşı. Tabi bu benim bedenimse...

Sonunda bardağın soğuk camını ve camdan da soğuk olan şarabı hissedebiliyorum. Bu sefer de parmak uçlarımı hissetmek için çabalamaya başlıyorum.

Bir dene, iki dene...

Hadi ama parmaklar, kıpırdayın!

Beş dene, on beş dene...

Tekrar ve tekrar dene. Sakın pes etme.

Seksen dene, seksen bir dene...

Seksen iki, kıpırdadı.

Son aşamaya geliyorum. Körelen umutların itelemesiyle vardığım nokta başlangıç ve bitişi simgeliyor. Kristalize, büyüleyici bardağın içinde; adeta damarları olan, her bir zerresinde kirlenmiş bir yaşamın kalıntılarını barındıran, kırmızının eşsiz ve özel bir tonuna sahip olan sıvıyı bırakmak için parmaklarımı gevşetiyorum.

Sonunda ellerimden kayıp giden bardak tam yere çarpacağı sırada telaşa kapılıp tekrar tutmaya çalışıyorum. Bir daha elime alayım o bardağı ve bu sefer hiç bırakmayayım istiyorum.

Onu bırakmayı bu kadar istemişken, neden tekrar tutmak için çabalıyorum?

Bardak düşüp tuzla buz oluyor. İçerisindeki yaşam, kırık parçaların derinlerine işliyor. Ve o bardak bir daha asla geri gelmeyecek. Belki de halının altına süpürülecek.

Unutulacak.

Diğer hepsi gibi...

DerlemelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin