ELİMİ BIRAKMA 2.BÖLÜM
Türkiye'ye gitmeden önce her defasında Coralie ve Liana ile buluşup kız kıza gezer yer içerlerdi. Her zaman Paris'e gider, Eyfel kulesini gören restorantın balkonunda yiyip içerlerdi. Ardından Eyfel kulesinin en tepesine çıkıp bir fotoğraf çekilirlerdi. Bunu gelenek haline getirmişlerdi. Her çekildikleri fotoğrafı çıkartıp, özlem albümü dedikleri bir albümde toplarlardı. Yine aynısını yapmışlardı, geleneklerini bozmayıp, bütün gün gezip tozup ertesi gün gidecek olan Gülce ile güzel vakit geçirmişlerdi.
Akşamda ailesi ile son hazırlıklarını yapıp gitmek için bütün hazırlıklarını tamamlamışlardı. Bavullar bir bir doldurulup, kapının önüne dizilmişti. Sabah erken saatlerde yola düşeceklerdi çünkü.
Gülce sabaha kadar garip rüyalar içinde doğru düzgün uyuyamadan sabahı etti. Gördüğü rüyaların etkisiyle, Gülce'nin içinde bu defa çok değişik bir his vardı.
Kötü senaryolar yazmakta üstüne olmayan çok hayal perest bir kız olduğu için, bu içinde ki hisside yine kötüye yormuştu.
Gelip geçici bir öylesine bir his deyip unutmak yerine, onu içinde büyütüp, kötüye yormayı tercih etmişti yine..
Uçağın düşebileceğinden, yolda kaza yapabileceklerine, hatta kahvaltı ederken boğazına birsey kaçarak boğulup ölebileceğine kadar, çeşitli senaryolar kurup durdu kafasında.
Kahvaltı bitince Cemil bey,
"Haydi millet hızla hazırlanın, uçağa az bir zaman kaldı!" dedi.Asuman hanım başıyla onaylayıp hızla kahvaltılıkları paketlemeye başladı. Her birini dökülme ihtimali olmayan vakumlu kaplara doldurup, çantanın bir köşesine yerleştirdi. Uzun süre gelmeyecekleri için herşeyin küfleneceğini bildikleri için dolabı tamamen boşaltıyor, kalanları her zaman yanlarına alıyorlardı.
Sofra işi ve kalan bulaşık işide hallolunca Asuman hanım aynanın karşısına geçip biraz makyaj yaptıktan sonra "hazırım!" dedi ve yürüdü.
Gülce hala içinde ki garip hissin etkisindeydi. Gürsel ablasının durgun hallerinin farkındaydı.
"Hayırdır?" diye sordu.
Gülce tebessüm ederek baktı. Gözlerinde belli belirsiz bir buğu vardı. Düşünceli olduğu her halinden belli oluyordu.
Dudaklarını büktü kıvırdı sanki birşeyler söyleyecekmiş gibi yapıp "yok birşey!" dedi.Sonrada tekerlekli çantasını çeke çeke alıp arabanın yanına yürüdü. Cemil bey, Gürsel'e seslendi oda eline bir kaç bavul alıp arabanın yanına vardı. Gürsel'in de yardımı ile Cemil bey bavulları bagaja yerleştirdi.
Asuman hanım evde son kontrolleri yapıp, bütün elektronik eşyaların fişlerini çekti. Hep birlikte arabaya binip hava alanına doğru yola çıktılar.
Gülce hemen asvalt çizgilerine bakıyor, hemde sanki birşeyler olacakmış gibi içindeki tedirginliği beslemeye devam ediyordu.
Fakat hava alanına kadar bir kaza bela birşey olmamıştı. Gülce'nin bütün felaket senaryoları boşa çıkmıştı.Sağ salim hava alanına ulaşıp, pasaport ve biletlerini kontrolden geçirdikten sonra, çoktan uçağa binmişlerdi.
Bu defada uçuş boyunca sürekli uçakta bir sorun olacağını düşünüp durmuştu. Kendine felaketler kraliçesi diyordu. Yine felaket kraliçeleğini yerine getirmişti işte.
Türkiye semalarına girdiklerinde derince bir nefes aldı. Uçak inişe geçti ve İstanbul'a iniş yaptı.Buradan Edirne'ye otobüsle gidecek, oradan babasının kiralayacağı araçla kasabaya evlerine varacaklardı. Kasabada uzaktan akrabaları ve evlerinin tam karşısında halasının evi vardı. Halası Fransa'da doğup büyümesine rağmen, eşine aşık olunca gelip bu kasabaya yerleşmişti.
Hızla hava alanından ayrılıp bir taksiye atlayıp, otogara gittiler önce. Oradan Edirne'ye binip, bir araba kiraladıklar. Bavullarını bagaja doldurup, kasabanın yolunu tuttular.Bahçeyi yapması için para verdikleri komşusu yine her zamanki gibi bahçeyi yapmış ürünler biraz biraz dökülmeye başlamıştı.
Gülce'de Gürsel'de kasabayı çok seviyorlardı. Bahçe işini halasına vermedikleri için halası biraz kırgın olsada her gittiklerinde onuda doyasıya görüyorlardı.Hiç bir olumsuzluk olmadan, kasabaya varmışlardı. Gülce ve Gürsel hemen kendilerini evin bahçesine attılar. Yeni yeni döken domatesler, kabaklar, biberler, patlıcanlar her zaman olduğu gibi Gülce'ye yeniden doğumu anımsatıyordu. Aralarında bir süre dolanıp mis gibi taze mahsul kokusunu içlerine çektiler. Kömürlük gibi asma kilitli yere koydukları bisikletine koştu Gülce. Annesinden anahtarı alıp, olduğu yerden çıkarıp silip temizledi.
Gürsel ile
"Sen bineceksin! Ben bineceğim!" kavgasından sonra kaptığı gibi bahçeden dışarıya çıkıp, kasabanın içine doğru sürmeye başladı.Halası Feride hanım arkasından "Hoşgeldiniz!" diye seslendi onu bile duymadı.
Hızla sürmeye başladı Gülce. Fakat bisikletin frenleri tutmuyordu. Hızlandıkça hızlandı yokuş aşağı gittiği bir kısma geldiğinde durmak istedi duramadı. Korktuğu başına gelmişti işte. Biliyordu kötü birseyker olacağını göğsünün içinde kalbi küçük bir serçe gibi çırpınıyordu. Kontrolü kaybetmemeye çalışıyordu. Yokuşun aşağısında gençler, top oynuyorlardı.
"Çekiliiin! Çekiliiin!" diye bağırmaya başladı.
Gençler başını çevirip baktıklarında hızla gelen bisikleti ve üzerindeki Gülce'yi gördüler. Hemen iki yana ayrılıp bir set oluşturup, bisikleti tutmak için, dizildiler.
Gülce aralarına daldığı anda hep birlikte yaranlanma pahasına Gülce'yi tuttular. Gülce bisikletten düştü, bisiklet bir tarafa Gülce bir tarafa savruldu.
İçlerinden birisi hemen Gülce'yi kucaklayıp, kaldırdı. Sıyrılmış ve kanamış koluna bakıp,
"Kötü yaralanmışsın gel seni evine götüreyim!" dedi.
Gülce şok olmuş bir yüz ifadesi ile baktı. Neye uğradığını şaşırmıştı. Yavaşça ayaklarını yere indirip kucağından aşağı indi. sonrada ayağa kalkıp, üstünü başını silkeledi.
Ona yardım eden bütün gençlere teşekkür edip, bisikletini almak için uzandı. Karnı ağrıyordu dizi çok şiddetli acımıştı onu kucağına alan genç delikanlı tekrar yanına sokulup,
"Yardım edeyim evine kadar götüreyim seni!" dedi.
Gülce başını salladı.
Genç delikanlı bisikleti tutup kaldırdı. Zorla yürüyen Gülce'de diğer taraftan tuttu ve birlikte yürümeye başladılar. Gülce'ye bakışlarını çevirip,"Ucuz atlattın biz olmasaydık kim bilir ne zaman dururdu senin bisiklet!" dedi.
Gülce acıyla kıvranan yüzünü biraz gevşetip gülümsedi.
"Çok teşekkür ederim!" dedi.
"Kimsin sen daha önce hiç görmedim buralarda?"
"Fransadan geldik ismim Gülce! Şu yukarıdaki bahçeli evde oturuyoruz!"
"Hee Faruk emmilerin gurbetçilersiniz siz!"
Gülce gurbetçi tabirinden nefret ediyordu.
"Faruk benim eniştem doğru ama biz gurbetçi değiliz! Burası memleketimiz yaşadığımız yer evimiz!"
"Peki küçük hanım kızma hemen!"
Bir süre daha yürüdükten sonra, bahçe kapısının önüne geldiler. Gülce mahçup bir tavırla teşekkür edip bisikleti sıkıca kavradı. Genç delikanlı gülümseyip elini uzattı.
"Bu arada bende Fatih!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELİMİ BIRAKMA 💅
Genç KurguBu benim ilk yazdığım hikayemdi. Bugüne kadar gönlümce yazamam belki duygularımı olduğu gibi aktaramam hikayemizin baş kahramanı Gülce'ye haksızlık olur diye bekledim. Fakat zamanı geldi artık. Umarım çok sever ve severek okursunuz ❤️