Koca evden gelen sesler ile uyuduğum güzel uykunun içinde huzursuzca kıpırdandım. Sanki kaşlarımı çatınca evdeki herkes susacakmış gibi de kaşlarımı derince çattım.
Sesler hâlâ devam ederken, yavaşça uykum açılıyordu ve bundan hiç hoşnut da değildim. Gözlerimi kırpıştırarak, etrafta gezdirdim. Yatağın diğer tarafında ise Ahmet'i görünce şaşırdım.
Uyurken suratında her zamankinden daha fazla masum bir ifade oluyordu. Her evden kaçtığı ya da benim onu artık o evde yaşadıklarına dayanamadığım için kaçırdığım zamanlar da normal olarak beraber uyurduk ve o zamanlar buna çokça tanık olmuştum, hâlâ da oluyordum.
Annemlerin, zaten haberi olmadığı için ona ekstra yatak getiremiyor veya salondaki koltuklara da yatıramıyordum. Ahmet de zaten benden ayrı yatmak istemediği için her türlü beraber yatıyorduk.
Bundan asla şikayetçi değildim.
Elimi, kumral saçlarına götürdüm ve okşadım. İçimde ona ait olan bitmek bilmez bir merhamet ve şefkat vardı. Bunun biteceğini zannetmiyordum.
Çünkü ben, onu karşılıksız seviyordum. Karşılıksız olan bir sevgi biter miydi?
Bence, bitmezdi...
Ailesinden dolayı her an tetikte olduğu için uykusu da bir hayli hafifti. Bu yüzden elimi saçlarına attığım ve okşamaya başladığım an uykusundan hızlı bir biçimde ayrıldı ve korku ile etrafına bakınmaya başladı.
İç çektim.
Böyle şeylerden bile korkması beni çok üzüyor, pazarda o kalabalıkta annesini kaybetmiş bir çocuk gibi yere oturup ağlayasım geliyordu.
Korku ve tedirginlik ile etrafta dolanan bakışları beni görünce rahatladı. Gözlerinde ki şiddetli sağanak, o korkutucu yağmur dindi ve güneş açtı. O güneş sakinlik içinde bulutların arkasına saklandı.
Omuzları rahatlamışlık ile aşağı çöktü. Hızlıca bedenlerimizi biraz daha yaklaştırdı ve bana sarıldı. Aynı zamanda da ona her zaman güvende hissettireceğini söylediği boynuma kafasını yasladı.
"Buradasın..." Diye fısıldadı. Ufak çaplı bir krizde olduğunu anladım. Gözlerim doldu, burnum yanmaya başladı. Hemen gözlerimi kırpıştırarak göz yaşlarımı geri ittim.
Elimi saçlarına atıp uzun bir süre boyunca okşadım. O da boynumda ve sarıldığı bedenim yüzünden rahatladığı her hâli belli olan bedenini uykuya serbest bıraktı...
^^^^^
"ARAF!"
Adeta evin her yerini saran ses ile yüzümü buruşturdum. Gürültüden nefret ederdim! Kafamı sinirli bir şekilde kapıya çevirdim. Ahmet, elinde bir telefon ile bana bakıyor, muhtemelen bütün evi ve merdivenleri koşarak çıktığı için nefessiz kalmıştı, göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu.
Ters bir şekilde "Ne var?! Ne alacaklı gibi koşuyorsun, ayrıca söylemeden geçemeyeceğim aynı doğumuna bir-iki dakika kalmış iguana gibisin!" Son sözlerimden sonra odayı benim şen kahkaham doldurdu.
Ahmet ise bana 'gül götüm gül, az sonra girecekler zaten sana' der gibi bakıyordu. Bir tırsmadım değil yani...
"Ahmet söyleyeceğin şeyi hemen söyle yoksa üstüne atlamayı planlıyorum, canım kardeşim."
"Şey ya... Hani şey var ya... Şey işte... Şeyin şeyi oldu, Araf'ım... Seni şey yapmaya... Şey başlamışlar... Şey yani... Anladın mı şey..."
"He," sondaki e sesini uzatarak mal mal suratına bakmaya devam ettim. "LAN NE ANLAYABİLİRİM, GÖTTEN BACAK?! SÜREKLİ ŞEY, ŞEY, ŞEY. ŞEY SANA GİRSİN ULAN! GİRSİN BİR DAHA ÇIKMASIN!" Sakin başladığım konuşmanın ortasında bir anda bağırdığım da hâliyle yerinde sıçramıştı, Ahmet.
"Tamam ya... Ne kızıyorsun. Şey diyecekti-" hızla yerimden kalkıp, kapıya doğru -bir nevi Ahmet'e doğru- büyük adımlar attım. Tam dibine gelince de ellerimi yakalarına attım ve onu sarsarak konuşmaya başladım.
"SÖYLE!" Bir saniye der gibi parmağına yukarı kaldırdı ve dudaklarını araladı. İlk, boğazını temizledi sonra da gözlerimin içine bakarak, hayatımın rayını bir kez daha değiştirecek o sözleri söyledi.
"Hakkında arama kararı çıkmış. O gün akşama kadar gelmeyince senin kaçtığını anlamışlar. Sonuçta reşit değilsin ve ailen... Yok. Bu yüzden polisler falan deli gibi seni arıyorlarmış, ne yapacağız?"
Dediklerini anlamakta zorluk çekiyordum. Sanki beynim bu duyduklarımın bana kötü geleceğini biliyormuş gibi, Ahmet'in sözlerini algılamama izin vermiyordu.
Ahmet'in suratına bayağı bir süre boyunca boş boş baktım. Çünkü gerçekten anlamadım, dediklerini. Ahmet, şoka girdiğini zannetmiş olacak ki, yakalarında duran ellerimi aşağı indirdi.
Zaten gücü kalmamış ellerim direkt Ahmet'e itaat ederek, iki yanıma bir çöp poşeti gibi savruldu.
Ahmet elini hızla yukarı kaldırdı ve bana sert denebilecek bir biçimde tokat attı. Tokatın etkisiyle başım sağ tarafıma doğru düştü.
Hâlâ bazı şeyleri algılayamıyordum.
Beynim yavaş yavaş acıyı hissetmeye başladı. İlk önce yanağımda ki karıncalanmayı hissettim. Sanki birisi kızgın yağı suratıma dökmüş gibi yanağım da yanıyor, sızlıyor, karıncalanıyordu.
Bedenim bayağıdır oksijensiz kalmış gibi, hızlı hızlı nefes almaya çalışıyordu.
Bunları hak edecek ne yapmıştım ben?
İlk önce ailemi sevmediğim için kendimi sürekli suçladım.
Onlar beni bu kadar severken ben nasıl onları sevmiyorum, sevemiyorum diye kendimi yiyip bitirdiğim zamanlar bile olmuştu.
Sonra, 17 yıl sonra bunların hayatımın bir yalan olduğunu öğrendim.
Bana dediler ki;
Onlar senin gerçek ailen değil!
Seni kaçırmış olabilirler!
DNA testi olacak!
Araf! Arafım! İnanma onlara! Ben senin annenim! Seni kaçırmadık! Sen bizim oğlumuzsun! Seni ben doğurdum!
Ahmet ve Elif Kumsal'ın... %0.1'lik uyuşma ile çocuğu değilsiniz... Üzgünüm.
Çocuk esirgeme kurumunda kalacaksın!
Ben bunları cidden hak ediyor muydum?
Benim suçum neydi?
Neden?
Neden?
Neden?
Hayatım boyunca soracağım belki tek soru bu olacaktı, bundan sonra.
Neden?
Bedenim zaten kötü bir durumda olduğu için, beynim daha fazla uyanık durmama izin vermedi. Beni tüm bu olanlardan uzaklaştırmak ister gibi... Beni derin bir uykuya daldırdı...
*****
Hellllllllllllü
Nasılsınız?
Umarım iyisinizdir.
Bölüm?
Araf?
Ahmet?
Olaylar?
Yazım yanlışı vs vs varsa kusura bakmayın.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sizi seviyoreeee!
02.04.23

ŞİMDİ OKUDUĞUN
1 Dakika 1 Dakikayı Tutmaz BxB
Fiksi RemajaWATTPAD DE AİLE KURGULU BXB İLK HİKÂYEDİR ! Araf Kumsal 17 yaşında kendi hâlinde bir gençti. Ailesinden memnundu. Araf'ın tek sorunu vardı, ailesine karşı olan hissizliği... Peki sizce ailesini sevmemekte haklı mı? Şöyle yapalım ona sevmemek demeyel...