Sky, karşısındaki kitabı havalandırmaya çalışırken aklında annesi ile olan konuşmalar geçiyordu.
"Anne, bizim ailemizin bir özelliği var mıydı?" annesi kızının bu garip sorusuna karşın anlamadığını belirtircesine sessiz kaldı.
"Mesela, Stephen'ın ailesi büyünün olduğu çağlara kadar dayanırmış. Hatta cadıymış." Annesi 'cadı' kelimesiyle kaskatı kesilmemeye çalıştı fakat bu engel olunamayacak bir şeydi.
"Hayır, bir tanem. Hem biliyorsun, cadılar, büyü bunlar gerçek değil."diye geçiştirdi annesi. Kucağında yatan masum kızının inanmasını umarak söylemişti bunu. Fakat onun tek dileği güçlerinin kızına geçemeyecek olmasıydı. Tüm ailesinin aksine kızının lanetlenmesini istemiyordu.
Yine aynı gecelerden biriydi. Kocası eve geç gelecekti. Ve büyük ihtimalle içkili olacaktı. Oğlu odasında mışıl mışıl uyuyordu. Biricik kızı, yine o kâbuslardan gördüğü için abisine sarılmıştı. Kırkına bastı basacak olan kadın kapıda ikisini izliyordu. Kızına şefkat ile baktı. En büyük korkusu kızıydı. Kendisi gibi olmasından koruyordu en çok. Yavaşça kaygan kumaşın altına girdi. Yorganı üstüne çekerken kocasının şuan ne yaptığını merak bile etmiyordu. Çünkü biliyordu. Şuan bir kadının yanındaydı. Hissediyordu. Asla kurtulamadığı o güçtü bu işte. Hissetmek. Hissetmemesi gereken şeyleri hissetmesi, ne acıdır ki, ailesinin lanetiydi. Başta hep bunun bir masal olduğunu zannederdi. Gücüne inanmamıştı. Ta ki o olay olana kadar.
Yavaşça gözlerini açtığında karşısındaki kitabın neredeyse tavana değmekte olduğunu fark etti. Gözleri şaşkınlıkla açıldığında Alex'in nerede olduğunu, izlenip izlenmediğini, anlamak için etrafına bakındığında büyük bir gürültü koptu. Kafasını gürültünün geldiği tarafa çevirdiği zaman kitabın açık bir şekilde yerde durduğunu fark etti. Sessizlik evi kaplıyordu. Sky sessiz kalıp Alex'in uyuduğundan emin olmayı bekledi. Emin olur olmaz kitaba koştu. Sky, kitabın açık kalan sayfasına bakmak için eğildi. Gördüğü sayfada ki resim ona tanıdık, tanıdık olduğu kadarda yabancı gelen bir şeydi.
***
"Nerden başlıyoruz?" diye sordu yaşı gün be gün ilerlemekte olan Yüzbaşı Stephen.
"Aslına bakarsanız..." dedi genç müttefikleri. Hala anlamıyordu Jack ve Stephen, o neden buradaydı? Gayet genç ve yakışıklıydı. Ayrıca bu ufak kasabada onu görmediklerine emindiler. "Ben de bilmiyorum." Genç müttefikleri yalan söyleme konusunda gerçekten iyiydi. Karşısında ki kim olursa olsun onun hareketlerinden yalan söylediğini veya karşısındaki kişinin arkasından iş çevirdiğini anlayamazdı. Bunu çalışmak için çok vakti olmuştu fakat pratiğe dökmeye hiç şansı olmamıştı. Buna rağmen, efendisi, onu seçmişti.
Üç yardımcı da uçurumdan aşağı bakıyordu. Efendileri üçünü de buraya çağırmıştı. Korkuyorlardı aslında içten içe. Jack, yavaş adımlarla uçurumun sonuna yaklaştı. Amacı uçurumun derinliğini görmekti. Fakat genç müttefiklerinin de orada bulunma amacı ise bambaşkaydı.
Jack, iyi insanlar kategorisinde ilk 100'e veya ilk 1000'e giremezdi. Bu bariz bir şekilde açıktı. Fakat hayatının bir kısmında o kadar da kötü değildi. O mutluydu, insanlara yardım ederdi, insanları güldürürdü, insanlara iyi geçinirdi. Kısacası eğer karısıyla hiç tanışmasaydı iyi insanlar kategorisinde ilk 1000'e girebilirdi. Tüm bu mutluluğu ve neşeye son veren şey tam olarak, karısıydı. Karısı ve onun lanetli kökenleri. Tam olarak onun hayatını tersine çevirip onu bu kadar aksi, kin ve nefret dolu yapan şey karısının genleriydi. Artık karısından kurtulmuştu ve genlerinden de. Ama beyninin ufak bir köşesi, kızından kurtulmadan bu lanetli genin onun ruhunun üstünde bıraktığı kasvetli fırtına etkisini yenemeyeceğini söylüyor, hatta haykırıyordu. Fakat Jack, sadece bir kere olsun, hayatında her şeyin düzeldiğini hissetmek istiyordu. Ve yaptığı en büyük hata da bu oldu.
Kötü ruhlu hayaletler, iyi, mutlu ve huzurlu insanları sevmez, onlarla çok uğraşırlardı. Genç müttefikleri, anında ortamdaki yoğun tedirginlik duygusunun arasında dolaşan o rahatlık ve mutluluk duygusunu hissetti. Bu duygunun yoğunlaştığı yerde Jack vardı. Genç müttefikleri bundan aşırı derece de rahatsız olmuştu. Daha hiçbir şey başlamamıştı bile. Nasıl basit düşünebiliyordu?
Ortamı aniden saran kasvetli havanın farkında olmayan tek kişi, Yüzbaşı Stephen'dı. Onun amacı efendisinin gözünde bir numara olmaktı. Diğer asalaklarla işi yoktu. Tek derdi, efendisinin gözünde iyi bir yere sahip olup, dünya ateş ve deprem ile yok olurken o kendi ülkesinin nerede olacağını seçmekti. Bu hırsı küçüklükten gelirdi. Küçükken, tüm ailesi onun iyi bir lider, iyi bir yönetici olacağını söylerdi. Önce oyun arkadaşlarının lideri, sonra okulda hem sınıf başkanlığı hem de okul temsilcisi oldu. Mezun olana kadar her sene seçilen oydu. Tüm bu olanlar, onun çok iyi bir yönetici, çok iyi bir lider olabileceğine inandırmıştı. Ama o, lider olmanın gerçekliğini unutuyordu.
Toprak zeminde duyulan tok, toynak sesi herkesin dikkatini tek bir yöne çevirmişti. Efendileri buradaydı. Gerçek efendileri.
Bazı doğaüstü güçler, varlıklar normal insanlar için değildir. Yaydıkları ışıklar, çıkardıkları sesler, derileri normal insanlara göre tehlikelidir. Efendileri, onların karşısına ilk defa gerçek formunda çıkıyordu. Ve bunun özel bir nedeni vardı. Bir veda için özel giyinmişti.
Üç işbirlikçi de efendilerinin önünde diz çökmüştü. Genç müttefikleri, selamlama faslı bittikten sonra ayağa kalkıp efendisinin yanına gittiğinde iki işbirlikçisi de şaşkınlık içerisinde olanları sindirmeye çalışıyordu.
O sırada Jack, bir şeyin farkına vardı. O çocuk normal değildi. İnsan değildi.
***
Resimdeki kadın, altta yazan açıklama doğruysa, Annabelle Fisher , Cadı Mahkemesinin Son Kurbanı idi. Bu yüzden tanıdık geliyordu. O garip mağra gibi yerde gördüğü kadın, o kadındı. Fakat Sky, bu kadını farklı bir yerden tanıyordu. Beynini zorla bebeğim. Cevap en derinde.
Aniden gözlerine hükmeden bir görüntü onu gerçek dünyadan soyutladı.Etrafına bakındı Sky. Burayı biliyordu. Kütüphaneden 45-50 metre ileride ki parktı burası. Ama şuan için parka hiç benzemiyordu. Yerlerde sararmış yapraklar, sonbaharın sonuna yaklaştıklarının habercisi soğuk hava ve daha nicesi. En büyük farklılık uzun tahta bir masaydı. Masanın karşısında ise bir sandalye. Kocaman bir yuvarlağın ortasında, tek bir sandalye.
"Cadı mahkemesi genel heyeti adına konuşuyorum. Ben Lady Skyler Richarson. Bayan Annabelle Fisher, idama mahkum edileceksiniz."
Kanım donmuştu. Skyler, bu ben... Ben miyim?
![](https://img.wattpad.com/cover/29027606-288-k428472.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Uyanış (ASKIDA)
Science FictionGenç dedektif Alexander McFly. Henüz 25 yaşında olmasına karşın başarılıdır. Her davayı muhteşem bir şekilde kapatan dedektif bu davasında başarılı olmama kaygısı yaşıyor. Kendisi bilmese bile geçmiş biliyor. Onun karşısındaki şey, tahmin ettiğinden...