2. ARAYIŞ- İKİ

1.1K 91 18
                                    

Merhaba. Yazıya nasıl başlamalıyım, ne söylemeliyim bilmiyorum. Öncellikle milletimizin başı sağolsun. 6 şubat günü yaşanan depremde yakınlarını ve sevdiklerini kaybeden herkese büyük sabır diliyorum, hepsine Allah rahmet eylesin. Yaralanan vatandaşlarımıza şifa diliyorum. Büyük üzüntü içindeyim. Böyle bir zamanda ne söylenir? Ne söylesem acınız hafifler ya da hafifler mi, bilmiyorum. Umarım tüm bu olanlar tez zamanda biter ve tekrarlanmaz. 

Yeni bölümü yükleyip yüklememek arasında çok kararsız kaldım. 12 şubatta yükleyeceğim bölümü yüklemedim çünkü böyle bir dönemde bununla ilgilenmek doğru gelmedi. Şimdi de emin değilim aslında ama birazcık bile olsa içinde bulunduğumuz durumdan uzaklaşmak  için yayımlamaya karar verdim. Hepimiz aynıyız, sürekli haberlerden, sosyal medyadan olayları takip ediyoruz. Başka bir şeyle azıcık ilgilensek vicdan azabı çekiyoruz. Yemek yiyoruz, su içiyoruz, ısınıyoruz diye için için kendimizi yiyip bitiriyoruz. Hepimiz aynı durumdayız ve kendi sağlığımız için az da olsa başka şeylerle ilgilenmeliyiz. Biz dik duralım ki başkalarına destek olabilelim. Güzel günler göreceğiz. Hepiniz iyi olun. Kendinize çok dikkat edin. 

İyi okumalar. 

*🌳*


2. ARAYIŞ- İKİ


"Eve gitmelisin."

Onun gibi fısıldayarak cevap verdim. "Evdeyim."

"Burası senin evin değil. Evine git." Büyük, kanlı gözlerini gözlerime sabitledi. "Buraya ait değilsin. Ait olduğun yere, evine git."

Onun garip konuşmalarına alışmıştım. Bazı zamanlar böyle garip konuşmalarımız oluyordu. Sanki o bir anda başka bir frekansa geçiyordu. Onu bu gariplikleriyle de benimsemiştim, alışmıştım. "Susmalısın. Ne dediğini bilmiyorsun sen." Dedim hafif azarlar tonda.

"Sen hiçbir şey bilmiyorsun. Büyüyorsun. Bu ev sana küçük. Sadece bu ev değil, bu taraf sana küçük. Büyük bir ruha sahipsin. Bu evde, bu tarafta yaşayamazsın. Evine git." Sözleri canımı sıkmıştı. Bir köşeyi bile zar zor dolduran ben, nasıl olurda bu eve, bu tarafa sığmazdım. "Şu odaya dön bak. Yıllarca burada yaşadım. Bu duvarın kenarında. Bu oda bile bana büyükken bu evin, bu tarafın bana küçük olduğunu nereden çıkardın?" Durdum. "Hem diğer taraf neresi?"

"Mavera," durdu ve söze başlamak için dudaklarını tekrar araladı ama sonra sustu. Cevap vermedim. Dizlerinin üzerine oturdu ve parmağını izi belli olan resmin üzerinde gezdirdi.

"Evin. Güzel bir yer." Parmağının gezindiği her yer gri ışıklarla süslendi. "Sen burada kaldıkça ben burada tutsağım." İlk üçgenin üzerine üç kere dokundu. Üçgenin üzerindeki gri ışıklar usulca turuncuya döndü. "Ve inan bana buraya daha fazla dayanamıyorum."

Parlayan üçgene baktım. "Eğer istersen gidebilirsin, seni tutmuyorum. Bana tutsak değilsin."

Sırıttı. Az öncekine göre hiç de masum sayılamayacak bir sırıtmaydı.

"Hayır, sana tutsağım." İşaret parmağı ile alnıma vurdu. "Unuttun mu ben, senim. Sana aitim. Beni kabul ettin, sen olmadan oraya gidemem." Kendini sırtüstü geriye bıraktı. "Ama artık burada da yaşayamam. Yaşayamayız. Buraya ait değiliz."

Acınası haldeydik.

"Burada bir hayatım var. Yakında mezun olacağım, hedeflerime ulaşmak üzereyim." Gözleri üzerimdeydi. "Gerçekten burada hayatın olduğunu düşünüyor musun? Yıllardır seninleyim, ailen bile yanında değil. Bu odadan başka bir hayatın yok. Telefona sahipsin ama bir kere bile birinin seni aradığını görmedim. Hiçbir zaman arkadaşlarınla dışarıda vakit geçirmedin. Tek başına ağladığın günlerde yanında olan ya da mutluluğu paylaştığın birini hiç görmedim. Senin hayatın hep tek kişilikti."

MAVERAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin