14. SİNİR HARBİ

556 50 23
                                    


Oy ve yorum ile bu yazarınızı mutlu edebilirsiniz hahhaha :) İyi okumalar.

14. SİNİR HARBİ 

Arkadaşlarının yanına geldiğimizde Reha konuşmaya başladı. "Beklettiğim için özür dilerim çocuklar. Tomris ile tanışın." Bazısı kısa baş hareketiyle kimisi de konuşarak beni selamladı. Küçük bir mırıltı bıraktım dudaklarımdan. "Merhaba,"

Bizimde oturabilmemiz için oluşturdukları çemberi genişlettiler. Reha, önce kim olduğumu söyleyerek beni onlara tanıttı sonra da onlarla tanıştırdı.

"Tomris, gücüne göre çok gençsin. İlk gün gelen kişinin otuzlarında olduğunu düşünmüştük. Güçlerini kontrol edebiliyor musun?" Konuşmaya dâhil olan Ceren'e baktım. Büyük yuvarlak gözlükleri yüzünün büyük bir kısmını kaplasa da ona tatlı bir hava katmıştı.

"Aslında henüz ne kadar güce sahip olduğumu bilmiyorum. Sahip olduğum gücü de tam anlamıyla kontrol edemiyorum ama yine de fena sayılmam." Dedim gerçeği biraz saklayarak.

Sohbetimiz ilerlerken nehrin kıyısında oturmuş olmanın mı yoksa Reha ile yürüyüşümüzde yaptığımız sohbetin verdiği ısınma nedeniyle mi bilmiyorum, hissettiğim gerginlik kaybolmuştu. Muhabbet ilerlemiş, kahkahalar etrafı sarmalamıştı. Yavaş yavaş taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Maveraya uyum sağlıyordum. Ben buraya alıştıkça burası da bana alışacaktı, çabaladığım kadar karşılık görecektim.

Buradaki yaratıklar yıllardır bir aradalardı. Birbirlerini tanımıyorlar ama yabancı da hissetmiyorlardı çünkü hepsi buranın yaşamını alışmış ve ne yapacaklarını biliyorlardı. Belki farkında değillerdi ama davranışları birbirlerine uyumluydu. Bunun için yeni gelenler hemen belli oluyordu.

Hepsi açmış bir gül ise yeni gelenler, yani ben, tomurcuktum. Bir süre hepsinden farklı olsam da zamanla açacak ve onlardan biri olacaktım. Sabırla o günü, uyum sağladığım günü bekleyecektim. Yapraklarım kendini göstermiş, zamanını bekliyordu.

Buraya geldiğimden beri çok şey değişmişti. Ben değişmiştim. Kuzeyde bulamadığım aile sıcaklığını Maverada bulduğuma inanıyordum. Bardia, Bolirven, Zuladaki periler, edindiğim arkadaşlar hepsi bir ailenin parçasıyım gibi hissettirdiler. Kuzeydeki o kasvetli hava yok olmuş, güneş açmıştı. İyiyim, daha da iyi olacağım. Her şey düzelecek ve tamamen yoluna girecek. Tüm gün boyunca beynimin içinde yankılanan bu olmuştu. 

"Her şey güzel olacak." 

Fark etmeden kendime slogan edinmiştim.

Kuzeydeki yüksek binalardan, gri hayatlardan, kurallardan, üstesinden gelemeyeceğim sorumluluklardan, baskıcı yönetimden, yüreğe baskı eden insan ilişkilerden, monoton hayatlardan, gün geçtikçe azalan ağaçlardan, kaybolan çiçeklerden, kaybolan kelebeklerden, kuşlardan, maviliğini kaybeden gökyüzünden, çöplük görevini üstlenen denizlerden, anlamını kaybetmiş renklerden sıkılmıştım.

Burayı henüz tam anlamıyla tanımasam da mavi gökyüzü, geniş ağaçlıklar, rengârenk çiçekler, kelebekler, ötüşen kuşlar beni mutlu hissettiriyordu. Renkler gözüme daha canlı daha parlak geliyordu belki de burada mutlu olduğumdan dolayı böyle hissediyordum ama bu his bile çok güzeldi.

"Tomris..." Düşüncelerimden sıyrılmama yardım eden birkaç kez tekrarlanan adım oldu. Bana seslenen Reha'ya baktım. "Düşüncelerinde kayboldun. Buraya gel." dedi tebessümle.

"Geldim." Dedim fısıldar bir tonda.

Grup içinde geçen konuşmaları dinlemeye başladım. Josh, Ray ile yakın zamanda Daregenler ve Dugellsler arasında çıkan kavgadan bahsediyordu. Yanımda oturan Josh kalıplı, esmer bir adamdı, karşısındaki Ray ise beyaz tenli, sarı saçlı, renkli gözlü bir adamdı. Kuzeyde yaşasaydı kesinlikle bir İngiliz beyefendisi olurdu.

MAVERAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin