Yedek klübesinde oturmuş Giresunspor'la olan maçı izliyordum. Normalde bu kamplara katılmazdım ama babamın isteği üzerine gelmiştim. Neden beni istediğini anlamamıştım ama sorgulamayacağım.
Maç gayet güzel gidiyordu. 2-0 öndeydik ve 60. dakikaya girmiştik. Herkes sahada başlama pozisyonlarını almış hakemin düdüğünü beklerken kimsenin beklemediği bir şey oldu. Marcao otuz beş metreden koşmaya başladı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken Kerem'le dipdibe girdiler ve Marcao, Kerem'e kafa atıp yumruklar savurmaya başladı.
Oturduğum yerden kalkıp sahaya giricekken babam tuttu beni. "Sen girme. Başına bir şey gelmesin." gözlerimi babamdan çekip sahaya baktım. Marcao hâlâ Kerem'in üzerine yürümeye çalışırken Giresunsporlu oyuncular ve bizim takımdan Diagne onu tutuyordu. Cicaldau da Kerem'i Marcao'dan uzaklaştırıyorlardı.
Kısa bir süre içinde hakem araya karıştı ve tartışmayı dindirdi. VAR'a gidip olayı oradan izlerken Taylan, Kerem'in yanına gelmişti. Hakem düdüğünü çalıp sahaya geri döndüğünde Marcao'ya kırmızı kart gösterdi.
Marcao direkt soyunma odasına giderken oyun tekrardan hareketlendi. Olay üzerinden beş dakika geçtikten sonra dördüncü hakem eline tabelayı aldı ve kırmızı renkte Kerem'in nunarası yandı. Kerem yedek klübesine doğru gelirken göz göze geldik. Bakışlarındaki yorgunluk ve sinir o kadar belliydi ki.
Babam, Kerem'in omzuna kolunu attı benim olduğum tarafa yürümeye başladılar beraber. "Sus dedim sadece." Kerem işaret parmağını dudaklarına koydu. Babam Kerem'in sırtını sıvazladı ve Kerem geçip klübeye oturdu. Bende hemen yanına oturdum.
"İyi misin?" Kerem bana hâlâ sinirli ve kırgın olsa da şuan yanında olmam gerekiyordu. Buna ihtiyacı olduğu gözlerinden belliydi. "Bilmiyorum." sesi solgun çıktı. Ona sarılmak istedim ama etrafımız kameralarla dolu olduğu için vazgeçtim.
"İçeri geçelim mi? Kafanı dağıtırsın, burada kalma." Kerem bana baktı. Kafa sallayınca babamın yanına geçip Kerem'i içeri götürüp götüremeyeceğimi sordum. Önce Kerem'e sonra bana baktı. Ardından bizi kafasıyla onaylayınca Kerem'i alıp içeri geçtim.
Bulduğum ilk boş yere oturdum. Herkes sahada olduğu için içeride kimse yoktu, o yüzden rahat olabilirdik. Ellerini koltuğun kenarlarına dayadı. Bana yakın olan elinin üzerine koydum elimi. Buz gibiydi elleri. "Buz gibi olmuşsun."
Elini kendi ellerim arasına alıp ısıtmak için birbirine sürttüm. "Neden yapıyorsun bunu?" kaşlarımı çatıp Kerem'e döndüm. "N'apıyorum Kerem?"
"Niye bir iyisin bir kötüsün?" derin bir nefes verip avcumdaki elini bıraktım. "Bir iyi bir kötü değilim. Kenara gelirken gözlerime bakışını görmedim mi sanıyorsun?" sustu kaldı. Üzerimde olan gözlerini çekip yere baktı.
Derin bir nefes verip kafamı kaldırdım ve etrafa bakınmaya başladım. Az önce tuttuğum eliyle bu defa o kavradı elimi. Dönüp ona bakmadım. Zaten oda bana bakmıyordu.
O an koridorun köşesinden görünen bedenle ne yapıcağımı şaşırdım. Kerem'in onu görnesine izin veremezdim. Marcao tam bizim olduğumuz yere dönmüşken bir anda Kerem'i çenesinden tuttum ve dudaklarımı kurumuş dudaklarına bastırdım. Birkaç saniye ne olduğunu anlamasa da daha fazla durmayıp öpüşüme geri karşılık verdi.
Ayrıldığımızda alnını alnıma yasladı. "Yapma Alev. Dengemle oynama..." derin bir nefes verdim. Sıcak nefesi suratıma çarpınca kendimden geçecek gibi oluyorum. İçimdeki kıpırtıyla hafif bir titreme geldi.
Bu öpücük aramızdaki her şeyi daha da zor bir duruma sokmuştu ama Kerem'in burada bir kez daha kavga etmesine izin veremezdim. Ayrıca onları ayırmaya çalışırsam arada bende dayak yiyebilirdim. Bu güzel suratı mahvedemem kusura bakmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elleri ellerime.aktürkoğlu
FanfictionSessiz sedasız ortalıktan kaybolmasının üzerinden iki yık geçtikten sonra tekrar dönmüştü Türkiye'ye. Ama bu defa her şey daha farklıydı, bu defa onun kalbini kazanmak daha zordu. Bitti sandığı hikayeye dönüp bir daha bakmamaya söz vermişti kendine...