Marcao'nun uçağını ayarladıktan sonra otele girip bizimkiler yanına geçtim. Taylan ve Kerem'in arasında benim için boş bıraktıkları koltuğa oturdum ve Kerem'e baktım. Diğerleri sohbet ederken o sessiz sessiz masa örtüsünü inceliyordu.
Onu kolumde dürtünce bana döndü. "İyi misin?" onuz silkip alt dudağını büzdü. Burukça gülümseyip kolunu sıvazladım.
Bizimkilerle bir süre daha sohbet ettikten sonra herkese eşyalarını toplamak için odalarına gitti. Kendi odama girip kendimi direkt olarak yatağa attım. Eşyalarımı sabahtan topladığım için diğerlerini bekleyecektim.
Yatakta uzanmış tavanı seyrederken telefonum çaldı. İris, Aden ve Arya'yla olan grubumuzdan görüntülü arama geliyordu. Bekletmeden cevapladım. "Selam kızlar."
"Neyin var senin?" kızlar direkt olarak bir şeyimin olduğunu anlamışlardı. Yüzüme buruk bir ifade yerleşti. "Sormayın ya. Maçta olay çıktı." üçü de kaşlarını çatıp hana sorgulayıcı bakışlar atıyordu. Devam ettim.
"Marcao ve Kerem sahada kavga etti. Kerem'i sakinleştirmeye çalıştım falan..." derin bir nefes verdim. "Daha iyi mi şuan Kerem?" onaylar anlamda kafa salladım ama iyi olmadığını biliyordum.
"Kızlar, size bir şey diyeceğim ama lütfen büyük tepki vermeyin." kızlar bir kere daha meraklı gözlerle bana baktılar. "Söz veremem." bu lafın ardından Aden'in bir "ah" sesi duydum. Tahminimce İris onu cimciklemişti.
"Biz Kerem'le öpüştük!" üçünün de gözleri fal taşı gibi açılırken Arya'dan "Ne?" diye bir çığlık geldi. Evet, bildiğiniz çığlık atmıştı.
Arya kamerayı bir yere sabitleyip sevinç dansı yaparken İris ve Aden beni sorguya çekmeye başlamıştı çoktan. Ben olanları anlatmaya başlayınca Arya dans etmeyi bıraktı ve beni dinledi.
Kızlara her şeyi uzun uzun, hiçbir detayı atlamadan anlattım. Tam o sırada kapı çaldı. "Alvin gidiyoruz canım."
"Geliyorum Taylo'm!" kızlarla cefalaşıp telefonu kapadım ve eşofmanımın cebine attım. Kdayı son bir kez kontrol edip ceketimi giydim ve valizimi de alıp odadan çıktım.
Kapının önünde beni bekleyen ekip, ben geldikten sonra bizi havaalanına götürecek otobüse doğru hareket etti.
Uçakta Taylan'ın yanına oturdum ve kafamı omzuna yaslayıp kendimi uykuya bıraktım. Üzerime bir anda acayip bir yorgunluk ve uyku çökmüştü. İstanbul'a ne ara vardığımızı, eve nasıl gittiğimi bile hatırlamıyorum.
...
Sabah direkt olarak tesise gittim. Arabamı otoparka park edip hiçbir yere uğramadan dopruca yönetim tarafına, babamın odasına çizdim rotamı.
Odaya girip kapıyı sertçe çarptım. Odadaki herkes bana dönerken ben sinirle Marcao'nun üzerine yürüdüm. Odada kimin olduğu umurumda bile değildi. İşaret parmağımı ona doğrulttum ve Portekizce konuşmaya başladım.
(egik yazilarda portekizce konusuyolar)
"Sen kim olduğunu sanıyorsun ya? Gidip Kerem'e saldırarak neyi kanıtlamaya çalışıyorsun! Heh! Konuşsana hadi! Onca taraftarın içinde kendi takım arkadaşına saldırmak nedir ya! Senin kafan mı güzel?" yukarıdan yukarıdan bana baktı Marcao. Üzerimdeki bakışları sanki beni aşağılıyor, "Sen kimsin ki?" der gibi bakıyordu.
Babam kolumdan tutup arkasına aldı beni. Tutmasa dalıyordum çünkü. Gerçekten adamın sinirlerine dokunuyor ya! "Marcao, gidip Kerem'den özür dileyeceksin ve bunu tüm takım arkadaşlarının önünde yapmanı istiyorum." babam sakin bir ses tonuyla konuştu. Hayranım bu adamın sakin kalabilmesine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elleri ellerime.aktürkoğlu
FanfictionSessiz sedasız ortalıktan kaybolmasının üzerinden iki yık geçtikten sonra tekrar dönmüştü Türkiye'ye. Ama bu defa her şey daha farklıydı, bu defa onun kalbini kazanmak daha zordu. Bitti sandığı hikayeye dönüp bir daha bakmamaya söz vermişti kendine...