Cansu'nun Ağzından
Bugün 18. yaş günüm. İnanılır gibi değil! Bugün muhteşem bir gün olmalı. Ancak yine de okula gitmek zorundayım. Sabahın köründe kalkıp yine her zamanki günlük rutinime başladım. Tam kahvaltı yaparken annem ve babam başımda bittiler. Neymiş, benle konuşmalılarmış! Yok efendim bir çılgınlık yapmamalı 18 yaşın büyüsüne kapılıp, asi olmamalı, pişman olacağım şeyler yapmamalıymışım! Dinlediğim en kötü konuşmaydı. Hele artık şu müzik sevdasını bırakıp derslerime konsantre olmalıymışım. Mimar olmalıymışım!
Şu mimarlığa sinir oluyorum. Hiç sevmediğim halde ailem zorla üniversite sınavında mimarlık bölümünü kazanmamı istiyor. Oysa ben bir müzisyen olmalıyım! Oo, ama olmaz annesi Bayan Güler "Benim kızım şarkıcı-türkücü(!)" diyemez... Onun kızı hayalindeki işi yapamaz. Benim aileme göre evimizde müziğe, eğlenceye yer yok. Oysa ne saçma!..
Ben bunları düşünürken saati fark ettim. Hemen çıkmam gerekiyordu. Sırtımda kitapları, testleri, konu anlatımlarını, formülleri taşıyarak okula vardım. Dersler akıp geçiyordu. Hiç kimse doğum günümün farkında bile değildi. Üniversite sınavı stresinden kimsede doğru düzgün akıl kalmamıştı ki. Hele de sınava çok az vakit kaldığından... At yarışındaki atlara benziyoruz aslında. Mutlu olmana, başka şeylerle ilgilenmene vakit yok. Birileri senin üzerine bahse girmiş sanki, illa iyi koşmanı istiyorlar. Ah!.. Ah!.. Neyse, Sevda bana doğru geliyor. Hiç sevmiyorum şu kızı!
Ağzını yaya yaya konuşmaya başladı yine:
"Merıbaa Cansuu! Soru mu çözüyorson?"
"Evet, Sevda. Geçici körlüük yaşıyorsun galiba."
"Ayy, ilahi Cansu! Yaa şey bugün senin dooum gününmüş..."
Peki tamam kimse hatırlamıyor, galiba kimse de hatırlamayacak dediğim doğru ama yine de kimse niye hatırlamıyor diye şaşırmıştım. Şimdi ise... 'kulaklarım mı bozuldu yoksa ben mi gelirdim?' diyorum. Sevda ... ben ... beni hatırlamak...
"S-sen nereden biliyorsun?"
"Sana yalan solımıcim. Murat bana aramızı düzeltmemiz için seninle iyi anlaşmam iyi anlaşmam gerektiiini söyledi. Dooum gününü hatırlattı bana. Hani sen Murat'la bana kızgınsın ya..."
Kalbim yerinden çıkacak resmen, bu kız ne yapmaya çalışıyor! Ama asla bozuntuya vermem:
"Niye kızayım ki!?"
"Hani Murat senin eski sevgılındi, seni terk etti beni seçti yaa! Nasıl unuturson?"
Ama bu kadar da yüzsüzlük olmaz ki ya! Resmen eski sevgilimin (Murat'ın) yeni sevgilisi bana gelmiş, onun beni terk edişini anlatıyor.
"Aaa! Evet, hatırladım. Hadi canım hadi. Benim işim var! Hadi!"
Sevda sahip olduğum her şeyi aldı benden. Murat'ı, okul başkanlığımı, koro şefliğimi... Hayallerimi bile! O da şarkıcı olacakmış! Oysa daha dün "Ben geleceğin mimarıyım!" deyip duruyordu.
Aslında burayı, Marmaris'i seviyorum ben ama içindeki bu Sevda gibi Murat gibi insanlar beni buradan soğutuyor. Bu baskı, bu sınavlar, bu terkedilişler, bu mutsuzluklar her yerde. Nereye baksam başka bir bela fışkırıyor artık...
Bir dolu ders sonunda eve adımım attığım an "Sürpriz!!" çığlıkları her yeri doldurdu. Pasta, kutlamalar... Ama pastam matematiksel hesaplamalar ve mimarlık temalıydı... "Evimizin En Güzel Mimarına!" yazılıydı üzerine. Nasıl bi söz şimdi bu?! "Mimar", pehh! Daha lisedeyim hele bir dur ya... Kutlamalar ise şu şekilde:
"İyi ki doğdun tatlım. Hele bir üniversiteyi kazan hayırlısıyla mimar ol da!"
"Nice yıllara canım, nasıl da büyüdün ya sen... Mimar oluyorsun artık üniversiteli! Teyzesinin güzeli! Mimar kızımıza bak hele! "
"Mavi gözlüm büyümüş! İyi ki doğdun. Sen bizim gururumuzsun! Duydum ki mimar oluyormuşsun..."
Tüm bunların arasından sıyrılıp kendimi odama zor attım. Daha mimar olmadan, neyine "mimar kızımız" demek? Soran var mı benim ne istediğimi? Hangi mesleği seçeceğimi? Yok işte yok!
Kutlama bitip herkes gidince hediyeleri açmaya başladım. Teyzemden profesyonel, en işlevlisinden cetvel takımı, amcamdan koocamaan bir bina tasarım defteri, halamdan formüllerle dolu, konu anlatımlarıyla bezenmiş
kafam kadar kalın bir kitap ve daha "matematiksel" neler neler... Off ya, ben mimar olmak is-te-mi-yo-rum! İstemiyorum işte...
Annem ve babam kapıdan içeri girip yanıma oturdular:
"Sana hediyemiz bu!" Ellerinde bir anahtar... Lütfen tahmin ettiğim şey olmasın! Lütfen, lütfen, lütfen, lütfen...
"Bu anahtaarrr; senin kazanacağın üniversitenin hemen yanındaki ofisinin anahtarrıı!!! Depozitosu bizden!"
Olamaz yaa!.. Haayyıırrr!!! Acı çekiyordum. Hem de çok... Her geçen gün benim"mimarlık kariyerim" için bir şeyler yaptıklarında omzuma daha çok yük biniyor. Onlar bunları yaparken ben de bari isteklerini yerine getireyim, mimar olayım diyorum ama bunu beynim söylüyor kalbim değil...
"Ne oldu beğenmedin mi?"
"Beğendim, teşekkürler! Sahte bir gülüş koydum yüzüme...
Herkes gitti, tüm hediyeler açıldı derken odama kız kardeşim İpek girdi. Çok severim İpek'i iyi kızdır. Benim koyu kahverengi dalgalı saçlarım ve buz mavisi gözlerime karşılık onunsa sarı saçları ve yeşil gözleri var.Babama çekmiş şanslı kız... Bana hiç benzemese de ruhen beni çok iyi anlıyor. Elinde kocaman bir paket vardı. Gülümseyerek uzattı bana. Açtım hemen, Kırmızı bir bavul almıştı. Ne diye kırmızı bir bavul aldığını anlayamamıştım. İpek sanki zihnimi okumuşcasına konuştu:
"Bu öylesine bir bavul değil. Ne zaman sıkılsan, daralsan, ümitsizliğe kapılsan, bu şehir fazla artık bana desen, kendini köşeye sıkışmış hissetsen, hayallerini ve umutlarını koy bu bavula, dolsun ağzına kadar ve onların seni götürdüğü yere git. Kırmızı bavul deyip geçme. İçinde hayallerin ve umutların olduğu sürece karşına ne çıkaracağı hiç belli olmaz!.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Bavul
Teen FictionHayallerinin peşinden koşan bir kız, ne istediğini bile bilmeyen çapkın bir erkek... Yolları kesişse ne olurdu sizce? Cansu'nun en büyük hayali şarkıcı olmaktı. Disiplinli ve onu mimarlığa zorlayan bir aileye sahip olan Cansu 18'ine bastığında hayal...