~Başladığınız tarihi yazabilirsiniz~
Öncelikle ne kadar çalışsam da yazım yanlışları, devrik cümleler maalesef bulunmaktadır. Gerçekten severek yazdığım ve kurguladığım bir kitap oldu. Umarım siz de okurken aynı zevki alabilirsiniz. Kitabı yazarken hiçbir oy, yorum beklentim yoktu. Hala da yok fakat yorumları okurken çok eğlendiğimi belirtmek isterim. Yazıp yazmamak size kalmış<3
Hırsızlık yapacakları evden biraz uzakta park ettikleri arabanın içinde oturan ikili dakikalardır hiçbir şey konuşmuyordu. Arabadaki ölüm sessizliği artık rahatsız edici hale gelmişti. Hyunjin sessizliği bozmak adına parmaklarını direksiyona vuruyor, deri eldivenlerinden dolayı tok çıkan sesi dinliyordu.
Jeongin tıkırtı sesine daha fazla dayanamayıp konuşmaya karar verdi. "Çok korkuyorum. İçimde kötü bir hiss var." Sözlerine başlar başlamaz Hyunjin ani hareketle ona döndü. O kadar dalmıştı ki yanındaki insanın varlığını bile unutmuştu. "Korkarsan yapamazsın zaten. Odaklan."
Hyunjinin verdiği tavsiyeye gözlerini yuvarlayıp kucağında duran eldivenlerini ellerine geçirdi.Bu soygunu günlerdir planlıyorlardı. Gözlerden uzak, çoğu zaman ışıkları kapalı olan, orta halli bir ev seçmişlerdi. Planları pek profesyonel değildi, hatta hiç değildi. Hyunjin'in kendine ve plana olan özgüveni ikisini de cesaretlendiriyordu.
Jeongin evlerine çok da uzak olmayan parkda banka yatmış yıldızları izliyordu. Daha yeni evden atılmıştı. Ne yapacağına, nasıl yaşayacağına dair en ufak bir fikri yoktu. Geceyi bu bankda geçirecekti. Karnı açtı fakat gece olduğu için yerinden kıpırdamak bile istemiyordu. Bunları düşünürken tüm gün ağlamanın verdiği yorgunlukla uyuya kalmıştı.
İkisi de kar maskelerini takıp arabadan inmek için hareketlenmişti. Hyunjin'in son anda alıp beline taktığı silahla Jeongin'in göz bebekleri büyüdü. "Hani almayacaktın yanına? Kimseye zarar vermeyecektik."
Hyunjin çatık kaşlarıyla siyah saçlı çocuğa döndü. "Koruma amaçlı alıyorum Jeongin." Sesindeki sertlik küçük olanın daha fazla konuşmasının karşısını almışa benziyordu.
İkisi de arabadan çıkıp eve doğru yürümeye başladılar. Jeongin stresten ağlamak istiyordu. İçinden kendine ve yanındakı uzun boylu çocuğa küfürler saydırıp, aynı anda kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.
Hyunjin ilk önce etrafı kolaçan etti. Görünürde kimse yoktu. Gözüne kestirdiği camlardan birine yaklaşıp kolayca pencereyi açtı. İlk önce kendisi küçük olanın yardımıyla içeri girip ardından Jeongin'e yardım ederem peşinden içeri sokmuştu.
Mutfaktalardı fakat yanlış giden bir şey vardı. Mutfakta mobilyalar olsa da bomboş görünüyordu. Kimse yaşamıyormuş gibiydi. Hyunjin seçimi için kendini suçladı. Gözlemlediği kadarıyla bir gün arayla evin ışıkları sekizden sonra açılıyor sabaha doğru kapanıyordu. Yani burayı biri kullanıyor gibi gözüküyordu. Yanılmıştı.
Derin bir nefes alıp umudunu kaybetmeden mutfaktan çıktı. Jeongin'in peşinden geldiğini biliyordu. Salona girdiğinde yine o boşluğu hissetti. Bu evde kimse yaşamıyordu, emindi artık. "Burada kimse yaşamıyor." Jeongin'in fısıltısını duyduğunda anladı ikisinin de aynı şeyleri düşündüğünü.
Jeongin vücudunda hissettiği ellerle gözlerini araladı. Unutmuştu evde olmadığını. Aklına olanlar yeniden hücum ettiğinde sıçrayarak kalktı.
"Uyandın sonunda." Ayakta duran çocuk ona garip ama sıcak bir tebessümle bakıyordu. "Bu soğukta donarak ölürsün burda. Geçerken gördüm de aklıma çocukken benim de banklarda uyumam geldi. Kimse bana yardım etmemişti. Evden mi kaçtın?"
Başını iki yana salladı, soğuktan her yeri donmuştu. "Atıldım." Sarışın çocuk kaşlarını kaldırarak şaşırdığını belli etti. Karşısında küçük olduğu anlaşılan çocuk evden atılacak birine benzemiyordu. Hyunjin anladı bir kez daha hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını. "Ben de evsiz sayılırım ama biraz ileride terkedilmiş bir binada uyuyorum genelde. Daha sıcak. Gelmek ister misin?" Jeongin düşündü, adamı tanımıyordu, onu öldürebilirdi hatta daha kötü şeyler de yapabilirdi. Fakat denemeye değerdi. Kaybedecek bir şeyi yoktu.
Evde biraz daha dolandıktan sonra anlaşarak çıkmaya karar vermişlerdi. Geldikleri yöne ilerlerken her zamanki gibi Jeongin Hyunjinin peşinden gidiyordu. Hyunjin fazlasıyla sinirliydi, böyle olmaması gerekiyordu. Aniden yükselen çığlık ve gürültüyle Hyunjin Jeongin'e dönmüştü. Fakat gördüğü şey sadece ona doğrultulmuş silah namlusuydu.
Jeongin'in bilinci yavaş yavaş yerine geliyordu. Gözlerini açıp yeniden kapatıyor, kendine gelmeye çalışıyordu. Sonunda tamamen gözlerini açabildiğinde ilk önce önünde sandalyeye bağlanmış Hyunjinle göz göze geldi. İkisinin de elleri ve ağzı bağlıydı. Bodrum katına benzeyen, çok az ışık alan, rütubet kokulu, küçük bir odadalardı. Jeongin sandalyeyi kıpırdatmak için çabalasa da pek bir işe yaramamıştı. En son hatırladığı kollarından tutulmasıydı. Ardından başında keskin bir ağrı hissetmiş ve büyük ihtimalle bayılmıştı. Hyunjin hissiz bakıyordu. Gözlerine bakıldığında hiçbir duygu belirtisi görememişti Jeongin.
Biraz sonra odanın kapısı açılmıştı. İçerisi koridordan gelen beyaz ışıkla aydınlanmıştı. Kapıdan giren kişi yaşlı görünmese de beyaz saçlarından dolayı yaşını belli ediyordu. Sert ve sinirli yüzü her ikisinin gerilmesine sebep olmuştu. Kapıda iki adam koruma amaçlı duruyordu.
Adam karşı karşıya oturmuş iki hırsıza doğru yürüdü. "Benim evime girmeye cürret eden iki çocuk da buradaymış" Tehlikeli olduğunu belli eden bir kahkahayla ikisinin arasında durdu ve devam etti. "Hanginiz söyleyecek bakalım sizi kimin gönderdiğini."
Belindeki silahını çıkardı. Silahın ucuyla ikisinin de ağzını kapatan bezi indirdi. Ardından silahı elinde sallayarak ikisinin de yüzüne baktı. "Konuşmadığınız her dakika için bir kurşun sıkacağım"
Jeongin duyduğu şeyle korkusu ikiye katlanmıştı. Titrek sesle konuştu "Biz-," cümlesini toparlamak için duraksadı, korkudan konuşamıyordu bile "Kimse, kimse göndermedi. Paramız yoktu, evsiziz, hırsızlık için.."
Kenarda duran sandalyelerden birini alıp ikisini de görebilecek şekilde oturdu yaşlı adam. Bacak bacak üstüne attı ve silahla ağzını kapatıp güldü. Silahla nasıl da rahat davranıyor diye düşündü Jeongin. "Biliyor musunuz? Baygın olduğunuzda adamlarım ikinizi de araştırdı. Kimseye çalışmayan ve sefil bir hayat süren iki adam olduğunuzu biliyorum. Sadece korktuğunuzu görmek eğlenceliydi." Jeongin içindeki rahatlama ve siniri aynı anda hissetti. Rahatlamıştı çünki ölmeme şansları vardı, sinirliydi çünkü adam onlarla resmen eğleniyordu.
"Sizi öldürmek mi daha eğlenceli olur yoksa öldürmemek mi? Seçemedim şimdi." Bacağını sallayarak gülümsemişti.
"Öldürme, ne istersen yaparız." Hyunjin sonunda konuşmayı başarmıştı. Söyledikleri en çok karşısındaki oğlanı şaşırtmıştı. Hyunjin asla kendini kimseye ezdirmez ve yalvarmazdı. Hyunjin kendi bile inanmamıştı söylediklerine. Kendi için korkmuyordu. O ölümden korkmazdı. Karşısındaki masum çocuğun gözlerindeki korku onu mecbur etmişti buna.
"Peki, ciddileşelim o zaman. Sizden yapmanızı istediğim bir şey olacak. Başarıyla yaparsanız hayatınızı bağışlarım. Aksi takdirde olacakları tahmin ediyorsunuzdur." İkisi de rahatlamıştı. Kurtulmaları için bir yol vardı. Göz göze geldiklerinde birbirlerine gülümseyecek gibi olsalar da ortam bunun için hala fazla gergindi. "Bunu burda konuşmamız doğru olmaz," dönerek kapıdakı iki korumaya işaret verdi "ikisini de çözüp odama getirin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bodyguard |hyunjeonglix|
FanfictionYıllardır evsiz olan Hyunjin ve evden yeni atılan Jeongin'in hayatı onları bekleyen macera dolu yolculukla tamamen değişecekti. Ajan olarak görevlendirilen ikili bu macerada birçok insanla tanışacaklardı, fakat hiçbiri Felix kadar özel olmayacaktı. ...